Cumartesi
Nisan, 20
Ana SayfaHaberlerBasında OHSADOHSAD Başkanı Dr. Bahat, Bloomberg HT’ye Konuk Oldu

OHSAD Başkanı Dr. Bahat, Bloomberg HT’ye Konuk Oldu

Sağlık sektörü ve özel hastaneler konusunda değerlendirmelerde bulunan Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği (OHSAD) Genel Başkanı Op. Dr. Reşat Bahat, Bloomberg HT kanalında, 11 Haziran 2019 tarihinde Hande Berktan’ın sorularını yanıtladı.

 

Sıcak bir gelişme; yeni yönetmelik geldi. Yeni dönemde ne gibi farklılıklar olacak?
Güzel bir yönetmelik. Bir kısım sorunumuzu çözüyor. Çözülmeyen sorunlarımız da var ama bu zaman içinde çözülür. Yeni üçüncü basamak hastane ile ilgili sektörün bazı tepkileri var ama Sağlık Bakanı konuyu çok iyi bildiği ve içimizden biri olduğu için muhtemelen sektördeki sıkıntıları dikkate alacak, giderecektir. Büyümeyi özendirici ve geliştirici bir model olmasını istiyorduk. Bunu özendirici yanları var ama eksik yanları da var. Sayın Bakan ile sektör olarak görüşmemizde muhtemelen çözeceğiz ama mesela askıda ruhsatlar var ve biz onların satılabilmesini istiyorduk.

Askıda ruhsat nedir?
Hastane iflas etmiş ama bir değer olarak sadece ruhsatı kalmış. Askıdaki ruhsatları en azından devredip ya da satıp işçisine, piyasaya ve bankaya olan borcunu kapatabilir. Eğer kapatıp kendisine de bir miktar para kalıyorsa bunu harcayabilir. Bu iyi bir şey… Hastaneler açıkken satılabiliyordu. Zarar eden bir hastaneyi açıkken satabilmek imkansız hale geliyordu. Burada bir ironi vardı. Bir de daha önce ruhsatı almış ama hastanesi başlamamış ve 5 yılı tamamlamış olan bazı ruhsatlar vardı. Onların tamamlanması en azından büyümek isteyen gruplara doktor ve hastane bulma açısından faydası olduğunu düşünüyoruz. Kadro ve branş devirlerini biraz esnetmiş olması güzel. Yüzde 10’undan fazlasını satamaması, yasak olması pek hoşumuza gitmedi ama dediğim gibi biz onları Sayın Bakanımızla oturur çözeriz.

Alt yönetmelikler ve düzenlemelere ihtiyaç var ama genel itibari ile sektör olarak pozitif karşıladınız.
Evet, yönetmelik kısmını pozitif karşıladık, diğer kısmını da inşallah çözeceğiz.

Yatırımlar açısından bu yılın ilk 5 ayını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de ekonomik yönde hafif bir daralma var ve bu daralmayı bizim sektörümüz de hissediyor. Ama asıl ana sorunumuz 13-14 yıldır hiç güncellenmeyen fiyatlarımızdı. Biz bunları beklerken, Sağlık Bakanlığının yaptığı yönetmelik değişiklikleri bazıları hoş bazıları değilse bile önemli ama asıl derdimiz artmayan fiyatlarımız. Acillerde hala 6 TL, 11 TL’ye hasta bakıyor. 3 TL, 1 TL’ye tahlil yapıyoruz. Bunların tümü zarar. Yoğun bakımlarda ciddi zarar ediyoruz. Bir sürü alanda, yanık tedavisinde, konjenital anomalilerde, kanser tedavilerinin bir sürüsünde zarar ediyoruz. Bunlara rağmen bunların değişmiyor olması bizim feryadımızdı. Bu duyulmuyor, başka çözümler aramamız lazım. Cumhurbaşkanımıza ulaşmamız lazım.

Ne kadar sürdürülebilir? ISO 500 sanayi şirketleri tablosunda sanayi şirketleri karlılıkları var ancak finansman maliyetleri nedeni ile eriyordu? Sağlık sektörüne döndüğümüzde, evet çarklar dönüyor ancak karlılık sağlanamıyor. Bahsettiğimiz 3-5 ile neyi karşılayacak?
Ben seçimsiz geçireceğimiz 4-4,5 yılı çok önemsiyorum. Türkiye ve Türk insanı seçimlerden yoruldu. Tabi ki bu demokrasinin olmazsa olmazı ama artık seçimsiz bir dönem, istikrarlı bir Türkiye, güçle bir hükümet olsun. Biz de önümüzü görebilelim. Tabi dünyanın genelinde de bir sıkıntı var. Avrupa’da da çok parlak değil. Tüm bunları eleştirirken dünyada da şöyle uçup giden bir ülke yok. Ama bizi bizim sorunlarımız ilgilendiriyor. Özel sektörde bir yatırım daralması var. Bir coşku yok ama bu sektörümüzün 3-4 yıldır içindeki hali. Belki inşaat sektörü için yeni olan bir hadise. Siyasetçiler de çözüm getirmek için ellerinden gelini yapıyorlardır. Ama SUT konusunda bizim Cumhurbaşkanımıza herkesle gönderdiğimiz haber boş çıktı. Belli ki bizim bizatihi ulaşmamız, anlatmamız lazım. Başka türlü olacak gibi değil. Bu konudaki samimiyetimiz yeterince anlaşılamamış. Anlaşılamamış olmamız da bizi kuralsız, yaptığı işin saygınlığını koruyamayan bir sektör haline getirdi. Bir hizmetin hak ettiği karşılığı vatandaştan utanarak ve suç işliyor hissederek almak zorunda kalıyoruz ve bu bizim canımızı çok sıkıyor. Biz basiretli, düzgün insanlarız. İnsanların, canını, malını, evladını emanet ettiği insanlarız. Bu algı ile yaşamayı istemiyoruz.

Genele baktığımızda Türkiye’de özellikle kişisel bakım harcamalarında 3 kişilik bir aile ayda 550 TL kişisel bakımına harcıyor. Sağlık konusunda bir ailenin yıllık ortalama harcaması nedir? Gelişmiş, gelişmekte olan ülkelerle kıyasladığınızda neredeyiz?
Biz tabi GSMH’nın yüzde 4.3’ünü sağlığa harcıyoruz. Bizim de içinde bulunduğumuz OECD ülkelerinde bu 9-9,5 oluyor. Onların harcadığından oran olarak bile çok daha aşağıda bir sağlık harcaması yapıyoruz. Burada genç nüfusumuzun da etkisi olabilir. Vatandaş belki kendine çok iyi bakıyor olabilir. Bunları bilemeyeceğim ama bu rakam çok az ve yüzde 6’larda buralara indi. Burada ciddi bir sıkıntı var. Geçenlerde bir CHP Milletvekili Meclise bir önerge verdi. Orada Sosyal Güvenlik çok zarar ediyor, özel sağlık kuruluşları SGK’dan çok para alıyor, geçen yıl 10 Milyar para almış, diyor. Tabi biz özel sağlık hizmet sunucusu olarak SGK’ya sunulan hizmetin yüzde 26’sını yapıyoruz. Bu rakamlar öyle bir şeydir ki nereye çekerseniz oraya gider. İşin yüzde 26’sını yapıyoruz. Türkiye’de SGK’nın sağlık harcaması 92 milyar, aldığımız para 10 milyar. Yani işin yüzde 26’sını yapmışız, paranın yüzde 8,6’sını almışız. Bu bile Meclis önergesi olarak bizim fazla para aldığımız algısını yaratabiliyor. Bir yılda 100 milyon muayene, 3-4 milyon ameliyat karşılığı 10 milyar para almışız. Tüm bu hizmetlerimizin karşılığında 10 milyar almışız ama vatandaşımız 13 milyarlık kurban kesmiş. Sadece Ramazan Bayramında 8 milyarlık tatil yapmış. Bu parayı ne ile kıyasladığımıza bağlı.

Kişisel bakım harcamalarında 42-43 milyar ülkemiz insanı para harcıyor. İnsanın kişisel bakımı, kişisel hijyeni tabi ki çok önemli, çok değerli. Tıraş olması, saçını boyatması, makyaj malzemeleri, dişini fırçalaması olmazsa olmaz. Neticede bir yerde can var 92 milyar para harcanıyor, bir tarafta kozmetiğe ya da kişisel bakıma harcadığımız 42-43 milyar var. Gerçekten bizim sağlık harcamamız, bize verilen ücretler, bedeller bütünün içinde giderek anlamsızlaşan, giderek küçülen ve artık sürdürülemeyen noktaya gelmiş durumda. Bunun bedelini de cepten harcamaların artması ile ödeyecek. Bu da 2-3 yıl sonra siyasetin hiç işine gelmeyecek. Buna şimdiden tedbir almak lazım.

Kurların geldiği noktaya baktığımızda teçhizatlarda yerlilik oranları bir hastanede yüzde kaç seviyesinde?
İnanın bunlardaki yerlilik oranı yüzde 10 yok. Ama Sayın Cumhurbaşkanımızın katkıları ile silah sanayinde bu yüzde 65’lere çıkarıldı. İnanın bu silah sanayinden çok daha stratejik bir sektördür. Buna yine Cumhurbaşkanımızın el atması lazım. Bu yerlilik oranı bu sektöre hiç yakışmıyor. Ayrıca bizi sürekli dövize ihtiyacı olan, dövizin yükselmesi ile kırılgan bir sektör haline getiriyor. Çünkü biz parayı TL olarak kazanıyoruz ve yabancı para cinsinden sürekli alım yaparak harcıyoruz. Gerçi bunun bir kısmı büyük hastaneler için sağlık turizmi ile birlikte döviz geliri olarak getiri sağlanmaya başlandı ama bu herkesin harcı değil. Her şehirdeki hastanenin yapabileceği bir iş değil. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana gibi büyük şehirleriniz olacak ve o şehirlerde ancak sağlık turizmi yapabilirsiniz. Halbuki özel hastaneye Türkiye’nin her yerinde ihtiyaç var. İstanbul’daki 20 hastaneyi konuşuyoruz ama İstanbul’un dışında da bir dünya var.

Sağlık turizmi aslında turizmde çok niş bir alan. Katma değer getiren, sağlayan alanlardan biri. Bu cephede İstanbul ve Antalya özellikle önemli bir mesafe kat etti. Sağlık turizmi adına nasıl bir yapılanmaya geçilmeli?
Bu konuda kamunun netleşmesinin gerektiğine inanıyorum. Dünyanın her yerinde bir yerde hizmet, turizm hizmeti lafı geçiyor ise bu kesinlikle ve öncelikle özel sektörün işidir. Şehir hastaneleri ile birlikte o hastanelerin güzelliğinin dünyaya duyurulması, onun boş kalmaması için sağlık turizmine yönelik bir çalışma var. Sağlık Bakanlığının bu çalışmayı yürüttüğünü biliyoruz. Ama eğer bu özel hastanelerin sunduğu hizmetin ucuzlaştırılması ve değersizleştirilmesi anlamına gelecek bir adım olur ise bu Türkiye’deki sağlık turizmi sektörünün sonu olur. Dünyanın en güzel otellerinden birini yıllarca kamu işletti, zarar etti. Ama bir başka firmaya, özel sektöre geçince kar etti. Turizmin, hizmet sektörünün özelliği budur. Bu konuda kamunun netleşmesi ve özel sektörün önünü açacak işlerin yapılması gerekli. Bunların önemli bir kısmı yapıldı. Onun için çok teşekkür ederiz. Mesela asimetrik bir KDV’ye tabi idik. Hindistan’daki bir sağlık turizmine KDV ödenmezken Türkiye’de KDV’yi alır, devlete öderdik. Yüzde 8-10 pahalı hale gelirdi. Vergi ile ilgili ciddi teşvikler var. Bu çok önemli. Ama daha da önemlisi insanlar sağlığı için bir ülkeden diğerine gidiyorsa sağlık için ülke değiştirmenin adıdır sağlık turizmi. Diğeri ise turistin sağlığıdır. Gelen turistin tedavisini yapmaktır, bu değil. Biz sağlığı için buraya gelen insanları tedavi edeceksek bu da kolay şeyler olmuyor. Bugün evet, diş, göz, saç ekimi için gelenler var. Oradan kazanılan değerli paralar da var ama insanlar karaciğer nakli, kemik iliği nakli, kanser ameliyatları, radyoterapi gibi dünyanın çok az yerinde bu kadar güzel yapılan, teknolojisi güzel olan az sayıdaki hastaneler için, doktorlar, hemşireler için geliyorlar. Uzun lafın kısası siz bu gelişmelerin önünü sağlık turizmi yapan için açmazsanız bunun 10-20 hastane ile gelebileceği nokta taş çatlasa 2,5 milyar dolardır. Türkiye’nin 20 milyar hedefi var ki, bu hedefin hiç büyük bir hedef olduğuna inanmıyorum. Çok mütevazi bir hedef. Türkiye’de bu hizmeti sunabilen en az 150-200 tane 200 yatağın üzerinde, pırıl pırıl özel hastanenin olması gerekiyor. Bunun planlamasının yapılması gerekiyor.

Sağlıkta kalite değerlendirmesi yapılıyor mu?
Sağlıkta biz biraz fazla sayılara, ölçeklere ve sahipliklere taktık. Bu işi kim sunuyor, ne kadar sayıda sunuyor. Bu vatandaşın sağlığa ulaşımı açısından değerli bir şeydir ama sağlıkta çıktılar en değerli şeydir. Ben hala Türkiye’de sağlık çıktılarının yeterince değerlendirildiğine inanmıyorum. Ancak son 1-1,5 yıldır Sağlık Bakanlığının e-Nabız ile ilgili çalışması var, daha da hızlanacağına inanıyorum. Bundan sonra farklı bir modele gidilecek. Çıktıların değerlendirilmesi kısmını çok önemsiyorum. Ölçeğin çok daha ötesinde bir iş.

Yeni dönemde işgücü açısından veri uzmanlığı önem kazanacak. En değerli şey veri değerlendirmesi olacak değil mi?
Kesinlikle katılıyorum. Özellikle Sağlık Bakanlığına çok teşekkür ediyorum. E-Nabız projesi Türkiye’nin yüz akı olacak bir proje olacak ve bunun herkesin arkasında durması lazım. Yine Sosyal Güvenliğin MEDULA sistemi var. Ama yeterince veri toplayıp değerlendirme konusunda eksiklerimiz var. e-Nabız ve MEDULA birbirini görüp, birbiri ile konuşabilir hale getirildikten sonra Sağlık Bakanlığının çok değerli verileri toplayacağını ve topladığı verileri bizlerle, kamu ile paylaşacağını ümit ediyorum. Paylaşılması durumunda çok ciddi analizler yapabiliriz. Zaten yazılımların asıl güzelliği de odur. Bizi doğru bilgile, doğru bilgi de doğru analize götürür. Doğru analiz zamanında tedbir almamızı ve bizim sorunu doğru iletmemizi ve siyasetin de bunları çabucak çözmesini getirir. Veri toplama konusunda iyiyiz ama veri paylaşma konusunda hala ciddi bir kısırlığımızın olduğunu ve bunu aşamadığımızı, devletin verisidir gibi garip tutumlar içine girdiğimizi görüyor ve üzülüyorum.

Sektör büyürken sağlık çalışanlarının kalitatif-kantitatif farka baktığımızda kendilerini geliştirmesi ne durumda?
Mevcutların oldukça kaliteli olduğunu söyleyebilirim. Ama eksiklerimiz var. Biz bazen planlama yapma konusunda dozu kaçırıyoruz ya da bir türlü uygun dozu bulamıyoruz. Hala hekim açığımız var ya da öyle söyleniyor. Türkiye’nin OECD ortalamasına gelmesi için 240-250 bin doktora ihtiyacı var ve şu anda 142-145 bin doktorumuz var. Hala çok yolumuz var.

Geçtiğimiz aylarda özellikle iç hastalıklar kısmını hekimler tercih etmiyor, önümüzdeki süreçte yurt dışından bu bölümlere doktor ithal etmek zorunda kalacağız şeklinde haberler vardı.
Hayır, iç hastalıkları kısmını tercih ediyorlar ama iç hastalıkları uzmanı olarak kalmıyorlar. Kimisi hemotolog, kimisi romotolog oluyor. Üst uzmanlık alıyorlar. Bu kadar üst uzmanlığa ihtiyaç var mı? Acaba vatandaşı yanlış mı yönlendiriyoruz diye eleştiride biz de bulunuyoruz. Her şeker hastasını metabolizma uzmanına veya endokrin uzmanına gönderecekseniz neden dahiliyeci yetiştiriyorsunuz? Her troid hastasını yine endokrinologa, her midesi ağrıyanı gastroendokrologa gönderecekseniz neden dahiliyeci yetiştiriyorsunuz? Genel dahiliye dediğimiz, problemlerin yüzde 95’ini çözecek çok değerli bir alan yanlış politikalar sebebi ile Türkiye’de yok ediliyor. Kamu da her tarafa alt ya da üst uzmanlık bölümlerini koyarak taşıyor. Sonra parçayı çok iyi gören ama bütünü göremeyen bir hekimlik alanına doğru ilerlemeye başlıyoruz. Ayrıca buna da kaynak dayanmaz. İyi bir dahiliyecinin ya da iyi bir çocuk hastalıkları uzmanının problemlerin yüzde 95’inden fazlasını çözebileceğine inanıyorum ama birileri inanmıyor ki vatandaş çok tatminsiz bir şekilde üst uzmanlıklarda dolandırılıp duruluyor.

İnsan yetiştirilmeye gelince özellikle sağlık turizmi için hala yabancı dil bilen hekim, hemşire ve sağlık personeli bulmakta ciddi olarak zorlandığımızı, bu kadar iyi zekalara sistemin hala yabancı dil öğretemediğini eleştirerek belirtmek zorundayım. Bu da çözülmesi gereken en önemli konu.