Cumartesi
Nisan, 20
Ana SayfaHaberlerBasında OHSADReşat Bahat, Bakış Programında Şehir Hastanelerini ve Sağlık Sektörünü Anlattı

Reşat Bahat, Bakış Programında Şehir Hastanelerini ve Sağlık Sektörünü Anlattı

OHSAD Genel Başkanı Dr. Reşat Bahat, 18 Mayıs’ta Habertürk’te yayınlanan Noyan Doğan’ın hazırladığı Bakış programına katıldı. Programda Doğan’ın sorularını yanıtlayan Bahat; bu yıl 8.’si düzenlenen Sağlıkta Ortak Çözüm Toplantıları’nın da ana konusu olan, şehir hastanelerinin sağlık sektörüne etkileri hakkındaki görüşlerini aktardı.

Antalya’da her yıl yapmış olduğunuz o büyük, OHSAD Kurultayını gerçekleştirdiniz. Ortak Akıl Toplantılarında konu Şehir Hastaneleri idi. Nasıl geçti kongre?
Öncelikle başta Çalışma Bakanımız Dr. Mehmet Müezzinoğlu olmak üzere tüm katılan bürokratlara ve sektör temsilcilerine çok teşekkür ediyorum. Sağlıkta Ortak Çözüm Toplantılarıydı ve 8.’sini yaptık. Üniversiteler de dahil, sektörün tamamı katıldı. Biz her yıl bir ana konu seçiyoruz. Tabii gündemimiz Şehir Hastanesi… Üç tane Şehir Hastanesi açıldı, 15 tanesi de artık yolda, açılmak üzere… Sağlığa etkisi neler olabilir, vatandaşa, ekonomiye, üniversitelere ve tabi ki bizim sektörümüz olan özel sağlık sektörüne etkisi neler?

Ne oldu, madde madde gidelim?
Şimdiye kadar şehir hastaneleri ile ilgili söylememiz gereken her şeyi medya önünde de, siyasete de söyledik ama söylediklerimizin bir kısmı dikkate alındı, bir kısmı alındı… Ama neticede memleketin çok önemli bir kaynağının siyaset tarafından şehir hastaneleri ile yatırım olarak dönüşmesine karar verildi. Buna da amenna…

Toplam ne kadarlık bir yatırım söz konusu?
Çok net rakamlar yok ama 22 Milyar dolar ile 36 Milyar dolar arasında hepsi bittiğinde bir rakamdan bahsediliyor. Ama bunların içinde sanıyorum 36 Milyar doların içinde ödenecek faiz yükü de var. Ama neticede ciddi paralar aktarılıyor buralara…

Bu parayı devlet mi ödeyecek?
Aslında bu parayı Sağlık Bakanlığı kira olarak ödeyecek. Sağlık Bakanlığı da ödeyeceğine göre bir şekilde Kamu kira olarak ödeyecek. Bunun karlı olduğu ile ilgili ciddi savlar var. Olabilir, dilerim karlı olur. Çünkü açılan 2-3 hastane çok da zararlı olmayabileceğini gösterdi.

Bunlar Anadolu’daydı zaten…
Evet, Mersin, Isparta ve Yozgat’taki hastane şimdilik işletmeciler açısından -ödeyici kurum açısından demiyorum- hastaneyi açıp kiraya verenler açısından zararlı olmayacağını gösterdi.

Oradaki model, galiba… inşaatı yapan mı işletiyor şeklinde…
Hayır, bir inşaatı yapan firma var. Bir de sağlık dışındaki alanları işleten bir firma var. Bir işletmeci şirket var ama o işletmeci şirket aynı zamanda laboratuar ve röntgeni de, bazı özel birimleri de işletebiliyor. Belki fizik tedaviyi de buna dahil ederler mi, bilmiyorum. Aslında bir kamu-özel ortaklığı modeli var. Şimdi geldiğimiz noktada, biz istemeyiz, demenin, illa böyle oldu, yanlış oldu-doğru oldu demenin ya da çok güzel oldu demenin bir faydası yok.

Biz bunu derinlemesine sektörle tartışıp;
1. özel sektör olarak biz bunun neresinde olabiliriz,
2. Neticede kamunun kaynağı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının kaynağıdır ve bu kaynağı memleketi zarara uğratmadan en güzel şekilde nasıl çevirebiliriz. Vatandaşın faydasına, siyasete yardım ederek daha iyi nasıl çevirebiliriz ve tabi özel sektörün bundan zarar görmemesini nasıl sağlayabiliriz.

Ve de tabi ki, Sosyal Güvenlik neticede tek kişilik, 30 metrekarelik lüks ve güzel odaların maliyetlerini acaba nasıl öder? Ödeyemez ise Sağlık Bakanlığı bunu nasıl öder, tüm bunları tartışmak için bir araya geldik. Ve geldiğimizde aslında biz ödeme sistemlerini, çok sağlıklı kurgulayamadığımız kanaatine vardık.

Yani ödeme sistemleri…
Şöyle Türkiye’de küçük büyük, 550-560’ı özel hastane olmak ve kamu dahil olmak üzere 2000’e yakın hastane veyahut işte tıp merkezi gibi kuruluşlar var. Bu kurum ve kuruluşlarda 750 ile 800 bin arasında 140 bini doktor olmak üzere sağlık çalışanı var. Ve bunlar memlekete yılda 650-700 milyon muayene yapıyorlar. Korkunç bir sayı… Ama memlekette bir tek ödeyici kurum var: Sosyal Güvenlik Kurumu.

SGK büyük bir kurum ve öyle de olması gerek. Hepimizin hayatının sonuna kadar etkili olacak. Ama bunun içinde bir genel müdürlük var. Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürlüğü… 60-70 milyarlık bütçesi var ama bir kurum başkanlığının altında… Yani bu 800 bin insanın, çalışanın ödemesini yapan, sağlığı finanse eden yer sadece bir genel müdürlük.

Tek elden yürüyor…
Tek elden yürüyor. 1. Tekel olması sıkıntılı, 2. Tekel olması sıkıntılı ama tekelin iradesi kendinde değil, çünkü küçücük bir kararı bile en az 10 kişiye sormak zorunda, yani hızlı bir karar mercii yok. 3. Tabii ki bütçesini kamudan aldığı için küçücük paralar için bile 5 kişilik Ekonomi Koordinasyon Kurulundan izin almak zorunda.

Bunun ne sakıncası var?
Bunun sakıncası şu; üniversiteler, kamu hastaneleri ve özel hastaneler dahil olmak üzere fiyatlarda 12 yıldır hiçbir anlamlı güncelleme yapılmadı.

Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) fiyatlarında…
Evet, yani sizin muhatabınızın gücü olmadığı zaman, her yıl bütçesi kendi elinde olmadığı zaman, dağıtım anahtarını kendisi öyle çok düzgün bir şekilde uygulayamıyor. Bunun ödeyici kurumunun bir ayrılması, daha iyi bütçelerin verilmesi, Türkiye’nin büyümesi ya da enflasyon oranlarında artış oranlarının verilmesi, farklı dağıtım anahtarlarının sektör tarafından tartışılarak uygulanması, bunun doğrusu odur. Yoksa kamu hastanelerinin yeni açtığı şehir hastanelerini finanse etmek için, Türkiye Cumhuriyeti çok daha farklı kaynaklar bulmak zorunda kalacak.

Şehir hastaneleri konusunda İstanbul’da da yapılacak olan iki yer var: İkitelli ve Sancaktepe… Bakan odalarınızda bile duş ve banyo olacak demişti. Kamu bu hizmeti veriyorsa bu kadar özel… ve Sayın Cumhurbaşkanı da söylemişti… Hasta öyle alınacak şöyle götürülecek diye… Gerçekten müthiş bir şey… Böyle ise o zaman size ne gerek var?
Gerçekten bu şekilde yapılabilirse, vatandaşın…

Yapılamama ihtimali de var öyleyse, yapılamaz olarak mı görüyorsunuz?
Hayır, biz öyle görmüyoruz. Biz sadece insanları binaların ve cihazların tedavi etmediğini, personel, hekim, yetenek faktörünün bina faktörünün gerisinde bırakıldığı gibi bir algı içindeyiz. Bizi çok enerjik, iyi hastaneler yapan, itibarlı hastaneler yapan, devasa binalarımızın olması ve dünyada hiç bulunmayan cihazlarımızın bulunması falan değil. Biz enerjik organizasyonlarız, hastalarımıza sahip çıkıyoruz, gece gündüz onların yanındayız. Dertleri ile üzülüyor, sevinçleri ile seviniyoruz. Mahallelerinin içindeyiz. Farklı bir diyalogumuz var hastalarımızla… Eğer tüm bu hizmetleri bizim gibi verirlerse, vatandaşın özel hastaneye gelmek gibi bir şeyinin olmaması lazım.

Burada kafama bir şey daha takılıyor. Verebilirler mi? Önemli olan konu bu… Sizin bahsettiğinizi 12 yıldır artmayan SUT fiyatları var. Zaten bu ülkede özel sağlık sigortasının yaygın olmadığını siz benden iyi biliyorsunuz. Şimdi Okmeydanı Devlet Hastanesinin verdiği bir hizmetle İkitelli’de şehir hastanelerin vereceği hizmet eğer farklı ise niye orada da vermiyoruz bu hizmeti… Bunu gerçekten verebilecek miyiz?
Şöyle söyleyeyim; Sağlığı kamu eli ile tümüyle sunup vatandaşı yüzde 50’den fazla mutlu eden bir ülke yok. Türkiye’de sağlıkta devrim dediğimiz şey özel sektörün hizmet sunumunun içine katılmasıdır. Bir şekilde kamu ile, kamunun özel sektör ile yarışmaya kalkmasıdır. Özel sektörden vatandaşın özel eczanelerden hizmetini almasıdır. Devrim, memnuniyet dediğimiz şey budur. Bu sisteme çok şey katmıştır. Eğer bütün bunları kamu bizim kadar yapıp vatandaştan para almadan, katkı sağlamadan tüm bunları yapabilirlerse tabi ki vatandaşın özel hastanelere gelmek için bir sebebi kalmaz. Öyle bir organizasyonda biz de hastanecilik yapmak zorunda değiliz. Memur olanlarımız gider kamu hastanelerinde çalışır, beğenmezse gider yurt dışında çalışır. Yatırımcı olanlarımız da o paracıklarını bankalardan alır, başka alanlarda yatırım yaparlar. Biz de bir sektöre mecbur değiliz ama tabi sektör olarak biz önümüzü görmek istiyoruz.

Keşke yapılabilse, keşke bunlar vatandaşın cebinden hiç para çıkmayacak şekilde, kamu tarafında çok motive bir şekilde, sürdürülebilir bir şekilde yapılsa, hekimlerimiz, sağlık çalışanlarımız rahat olsa… Bunu biz de isteriz ama bunu başarabilen bir ülke dünyada hiç yok ve yok dediğimiz ülkelerin bir kısmı bizden anlamlı derecede zengin, ona rağmen yok. Yani İngiltere’de kamu eli ile sağlık hizmeti veriliyor. Ama bir kalça protezi için 8 ay bekliyorsunuz.Utandıklarına gönderemiyorlar hastalarını Türkiye’ye… Yani bunu kamu eli ile vermeye kalkarken hızınızı kaybediyorsunuz.Türkiye farklı bir model yaratacak ve bu verilecek. Dilerim ve bu konuda da yanılmaktan çok da rahatsızlık duymam… Bizim sağlıkçı arkadaşlarımız da başka iş yapsınlar, neticede herkes hastaneyi bankadan para alarak, kredi alarak yapıyor. Banka, yatırımcı başka işler için de inandırırsa kredi verebilir onlara…

Kongrede toplandığınızda nasıl bir tablo çıktı ortaya yani bunu devlet yapabilir, devlet yaparsa da zaten sizin şu anda özel hastaneler olarak aldığınız para yüksek 10 yıldır da SUT bu yüzden artmıyor… Çünkü devletin hesabı bu… Böyle bir sonuç mu çıktı?
Hayır böyle bir sonuç çıkmadı. Tam tersi farklı bir sonuç çıktı. Bunu kamu, bir sürü alanlarda işletmekte zorlanacak. Biz oh bak ne güzel işletemediler demek yerine, bu konuda kamu ile işbirliği yapıp özel kurumları yani özeli daha fazla kamu hastanelerinin içine monte etmenin doğru olacağını, çözümün orda olduğunu, çok büyük hızlar kazanılabileceğini, belki –siyaset buna müsaade eder, etmek ama- kadın doğum kliniğini de işletmeye kalkacağını, sadece laboratuarı değil, belki ortopedi kliniğini de işletmek isteyebilecek -zorda kalınan alanları- ya da müsaade edilebilecek. Şimdi memleketinizin kaynağı ise sizin de kaynağınızdır.Bunun mutlaka parlamasına yardımcı olmanız lazım. Bunu kim yaparsa yapsın, bunun iyi niyetle yapıldığına eminiz.Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına daha iyi sağlık hizmeti sunmak için bu yapıldı. Bizim itirazımız olur ya da olmaz, bunu yapılana kadar söylersiniz tamam, ama artık yapıldı, memleketinizin kaynağı, buna katkı sağlamanız lazım. Farklı bir özel sektör modeli olmaya başlayacak gibi görünüyor bize… Belki Türkiye’de daha az hastane olacak, hastanelerin ruhsat sayılarında bir azalma bekliyoruz, gayri ihtiyari. Artık 6-7000 metrekareden küçük hastanelerin tam teşekküllü olarak ayakta kalmaları, teknolojilerini yenilemeleri, iyi doktor bulmaları gelecek 10 yılda zor görünüyor. Büyümek tabi ki zor. Dünyada ekonomik bir sıkıntı var. Bu büyük şehir hastanelerinin içine monte olabilen, burada organize olabilen, burada hizmet sunabilen daha değişik, daha farklı modeller oluşabilir. Belki bu modeller daha farklı, daha güzel sağlık hizmeti sunulması için de kamuya ciddi yardım sağlar.

Aklımın takıldığı nokta şu; Devlet vatandaşa daha iyi sağlık hizmetini götürsün, mevcut olan yapı ile bir tarafta devletin hastaneleri var, bir taraftan üniversite hastaneleri var ama durumları hiç iç açıcı değil. İstanbul Üniversitesini görüyorum neredeyse tarumar halde… Üçüncüsü de özel hastaneler var. Bunlarla vatandaşa sağlık hizmeti veremiyor muyuz? Aynı zamanda kaliteli sağlık hizmetini belli bir fiyata -ucuz demiyorum- veremiyor muyuz da, İstanbul’a iki şehir hastanesi, kaç metrekareler falan… Bir sorun mu var?
Özellikle İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerdeki şehir hastanelerini açarken ki düşüncesinin biraz da farklı olduğunu düşünüyorum. Yozgat, Mersin’dekini bu işin içine katmıyorum ama…

Türkiye tabi farklı sorumlulukları olan bir ülke. Türkiye sadece Türkiye değil. Bunu Irak’taki, Suriye’deki krizde gördük. Sırtına her bohçasını alan soluğu Türkiye’de aldı. Yani etraf coğrafyaya karşı emperyal demeyeyim ama Osmanlı’dan gelen bir sorumluluğumuz var. Kamunun sağlık sunumunda etrafımızdaki ülkelere de hizmet verecek gibi görünüyor, bu benim şahsi görüşüm. Ama bir konuda haklısınız, hastaneyi para açar. Neticede iyi mimarlar bulursunuz, dünyada sürekli cihaz üreten firmaları yanınıza alırsınız, bir de finansman bulursunuz. Güzel de bir arsanız varsa dünyanın en güzel hastanesini açarsınız. Ama dünyanın en güzel ya da en kötü hastanesini işletmek için çok ciddi bilgi-beceriye, paraya, altyapıya ihtiyacınız vardır. Bunlar sürekli değişen şeylerdir. Hastane açmak ile işletmek birbiri ile kıyaslansa açmak bir zorsa, işletmek on zor. Haklısınız ben de kamu hastanelerinin ya da bizim özel hastanelerimizin ya da üniversite hastanelerinin işletilmek ile ilgili çok ciddi sorunlarının olduğunu görüyorum. Muhtemel ki üniversite hastanelerinin işletme sorunları çok daha ayyuka… Orada tıp eğitimi olağanüstü zarar görüyor ve hekimlerimiz muhtemelen mezun olduktan sonra sahada öğreniyorlar. Belki teorikle ilgili sıkıntıları olmuyor ama pratik ile ilgili öğrenme ile ilgili sorunlarını ihtisaslarında ya da sahada çözüyorlar. Sahada çözdüğünüz problem birazcık vatandaşı zorlar. Neticede sahada öğrenmek vatandaş açısından bir hekim olarak çok arzu ettiğimiz bir model değil. Muhtemelen bunu siyaset de görüyor. Bu konuda sürekli üniversite hastanelerinin borçları siliniyor. Başka modeller oluşturulmaya başlanıyor. Şimdi onlar için bir havuz sistemi yapıldı. Global bütçe yapıldı. Oradan bir dağıtım yapılacak ama bizim de orada önerimiz şu: Üniversitelerle, tıp fakülteleri ile özel ya da kamu hastaneleri daha fazla afiliye olsun. Bir tarafta hasta- hastane var. Öğrenci eğitebilecek dünya kadar doktor, hemşire, yardımcı tıp personeli var, diğer tarafta tıp fakülteleri müthiş güzel eğitim veriyor. Ama tıp fakültesi hastanelerinin eksikleri var. Şimdi o zaman başka hastanelerde de afiliasyon yapılarak, bağlar kurularak o öğrencilerin, o asistanların eğitiminin sağlanması lazım.

Efendim üç merkezde akciğer nakli yapılıyor, bunun için özel sektörde olmasın. Olsun ama özel sektöre diyelim ki senede iki tane ya da iki senede 2-3 tane akciğer nakli yapan uzman yetiştireceksin. Yetiştirmezsen ruhsatını geri alırım. Yani hem ondan faydalanalım, hem onun uzman yetiştirmesine denetleyerek katkı sağlayalım. Ama bu uzmanı sadece üniversitedeyken yetiştirebilirsin. Neden?

Biz sağlık turizmi yapabiliyor muyuz? Şehir hastaneleri bir anlamda bu işe de hizmet edecek mi?
Kamunun kaynakları Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı önceliklidir. Kamunun kaynakları ile sizin vatandaşınız zatürreden evde titrerken bir Libyalı ya da Hollandalıyı tedavi edemezsiniz. Boş yatağınız varsa sağlık turizmi yapabilirsiniz ama bunun kamu eli ile yapılması gerçekten zor. Çünkü o da çok motive bir iş. Otelinden alacaksınız, bırakacaksınız, havaalanına götüreceksiniz, biletlerini alacaksınız, tercüman bulacaksınız. Evet güzel iş, gerçekten özel sağlık sektörü bugün sağlık turizmi yapmasa muhtemelen ayakta kalmakta ciddi olarak zorlanabilir. Neticede iç Pazar daraldıkça oraya saldırıyor, bir Pazar bulmaya çalışıyoruz. Ama ülkenizin imajı, pasaportunuzun gücü de çok önemli. Türkiye etrafında göğsümüzü kabartacak kadar güzel gelişmeler sağladı. Bu Türkiye ve İstanbul’a özellikle itibar olarak döndü. Aynen sağlık turizminde de çok ciddi artışlar oldu. Burada güzel özel hastanelerin, iyi yetişmiş hemşirelerin, doktorların katkısı çok büyüktü. Ama bu talihsiz coğrafyamızın üzerinde oynanan oyunlar, terör, maalesef turizmdeki o çökmeyi, sağlık turizminde de beraberinde getirdi. Turizmdeki belki o yüzde 50’lik düşme değil ama yüzde 40 civarında bir düşme sağlık turizminde de oldu. İnsanlar can güvenliği sorunu olmadığını düşündükleri başka coğrafyalara gittiler. Fakat bunun çok kalıcı olduğunu düşünmüyoruz. Türkiye’de bir canlanma başladı, aynı canlanmanın sağlık turizminde de olacağını düşünüyoruz.

Geçen gün özel bir hastanede de ortaklığı olan iyi bir yatırımcı ortaklığını devrettiğini duyurdu. Bu işten para kazanılmıyor mu? Buna bağlı olarak 36 Milyar dolarlık bu şehir hastanelerine yapılan yatırımı nasıl çevireceğiz?
Mutlaka bu düşünülmüştür.

Kongrede konuşuldu ama…
Tabi, 20 yılda kira gibi ödenecek bir şeyden bahsedildiğini görüyoruz ve burada hastanedeki tamir, tadilata kadar, cihazların yenilenmesine upgreat edilmesine kadar da bir maliyet var. Çok giydirilmiş bir maliyet. Bu ödenemeyecek bir şey değil, düzgün işlerse, sosyal güvenlik bu ödeme modelini değiştirirse… Kamu hastanesi olsun, onların da aldıkları az.

Ama değiştirirse…
Değiştirmezse zaten herkesin malı elinde kalır. Değiştirmemesi gibi bir şeyi biz hiç tartışmadık. Sayın Cumhurbaşkanımız bu iradeyi gösterdi ve vatandaşım çok güzel şartlarda tedavi olacak, dedi. Tamam, ama su sıkışmaz, bunun finansmanını verecektir. Cumhurbaşkanımız Başbakan iken Başbakanlık Genelgesi ile acilde bedel almadan hizmet edin, dedi. Buna uyduk ama 5.60 kuruş olan Acildeki muayene ücreti 12 yıldır hiç değiştirilmedi. Sayın Cumhurbaşkanımızın bu talimatlarını biz çok doğru olarak algıladık. Vatandaş iradesi dışında geliyor, diye buna uyduk ama bunların alınlarının terini verin, dedikleri muhtemelen anlamadı ki, bu fiyatlar artmıyor. Aynı şeyler şehir hastanelerinde de olursa orada insanlar binaya gider, hastaneye gidemez. Herhalde bu parayı oraya yatırtanlar buna müsaade etmezler.

Sağlık karlı bir iş mi, şöyle söyleyeyim; kar etmeyen bir kurum ayakta duramaz. Türkiye’nin en büyük vakıflarından biri Türk Diyanet Vakfı’dır. Hastaneleri vardı biliyor musunuz? Hastaneleri kapandı ama başka şirketleri kapanmadı. Neden, kurallı çalışıyorlardı. Battılar. Esnaf hastanemiz, güzel de işletiliyordu. Battı. Kızılay Hastanemiz vardı, o da kurallı çalışıyordu. Battı. Yani kurallara uyan hastaneler sosyal güvenlik anlaşması yaparak hizmet sunamıyor.

O zaman kurallara uymayan hastaneler para kazanıyor, buradan o çıkıyor.
Yani siz yüzde 100, yüzde 200, yüzde 30 kuralına uyamıyorsunuz. Sizin buna uyabilmeniz için her yıl fiyatları güncelleyip her üründen az yada çok zarar etmeyeceği bir sistemi kurmanız lazım. Ya da hastaneler hastane olma vasfı dışında kar etmek için başka işler yapıyorlar. Lazerdir, saç ekimidir, burun düzeltmedir. Halbuki hastanelerin işi çok daha büyük işlerdir. Kalp, karaciğer, kemik iliği naklidir. Biz hastane olma vasfından bunu anlarız. Türkiye’nin çok devasa, zengin aileleri var değil mi? Bunlar neden sağlıkta yoklar.

Birisi var…
Peki, niye o birisi sosyal güvenlik anlaşması yapmıyor? Çünkü kuralları ile işlettiğinde sosyal güvenlik anlaşmasında devasa zarar edecek. Ve yine üniversite hastanesinde muhtemelen o zararı ediyor. Ama Türkiye’de onun farklı bir görevi var, öncü bir aile… O zarara göz yumabilir. Anadolu Sağlık Merkezinin bir hastanesi var, vakıf hastanesi… Neden sosyal güvenlik anlaşması yapmıyor? Yaptığınız an zarar ediyorsunuz. Sağlık, sosyal güvenlik anlaşması yaptığınızda itibarınızı ve karınızı koruyabileceğiniz bir alan olmaktan çıktı, daha da çıkıyor. Halbuki anlaşma yaptığımız hastanelere kamunun, halkın çok daha fazla ihtiyacı var. Yani o sigorta numarasının geçtiği hastanelere çok cüzi farkla hizmet aldığı, mahalle, semt, ilçelerindeki, Anadolu’daki hastanelere çok fazla ihtiyaçları var. Bizim yok edilmeden ayakta tutulmamız lazım. Biz vatandaşın nefesiyiz.

Yani maalesef değerimiz olmadığımızda anlaşılıyor, keşke bunu anlatmanın başka yolu olsa… Bunu sürekli söylemekten sıkıntı duyuyorum. Benim bir küçük hastanem yıllarca anlamlı derecede zarar ediyor. Diğer kar ettiğimiz hastanelerden finanse ediyoruz. En son taşıma kararı aldık.

Şimdi çıkıp Ey Türkiye, buyur ben de bunu yapamadım mı, diyeyim. Evet, taşıyacağız, inşallah kar ederiz. Ama o semtteki güzel insanlara çok üzülüyorum. 20 yıldır aynı semtte hizmet veriyordu. Biz 20 yıl önce basiretsiz değil miydik, yeni mi basiretsiz olduk.

Sonuçta bu işin bedelini tüketici ödeyecek…
Tabi ki semtindeki hastanesi kapanırsa, semtindeki hizmet giderse oradaki esnaf da ölüyor, her şey ölüyor. Neticede oradaki sağlık çalışanı başka bir yerde çalışıyor. Sıkıntı yok ama bunun bu noktaya gelmeden çözülmesini çok isterdik. Hala geç kalınmış değil.

Bakın sadece 12 liradan 15 liraya çıkardılar katılım bedelini… Özel sektörden 130 milyon lira para aldılar, Sosyal güvenliğe geri ödüyoruz. Aynı gün ikinci muayenede 15 lira vatandaştan alıp sosyal güvenliğe veriyoruz, bize 14 lira geri veriyor. Vatandaşa baktık diye 1 lira para ödüyoruz.

Tekrar konuşalım, bu pilav çok su kaldırır.