Salı
Mart, 19
Ana SayfaHaberlerBasında OHSADReşat Bahat Bloomberg TV'de Sağlık Yatırımları ve Maliyetleri Konuştu

Reşat Bahat Bloomberg TV’de Sağlık Yatırımları ve Maliyetleri Konuştu

OHSAD Genel Başkanı Op. Dr. Reşat Bahat, Bloomberg TV’nin İş Dünyası Programına konuk oldu. Sağlığa yapılan yatırımlar ve özellikle son dönemlerle artan hastane yatırımlarının konuşulduğu programda sağlık sektöründe kalite değerlendirmesi, verimlilik gibi konular ile elektrik ve doğal gaza gelen zammın sağlık yatırımları üzerine etkilerinden bahsedildi.

Sıcak gelişme ile başlayalım, elektrik ve doğalgaz zammından bahsedelim. Sanayi ile ilgili konuşuyoruz ancak sağlık tesislerinden de bahsetmek gerek. Şehir hastaneleri de kuruldu. Sizin maliyetleriniz üzerinde ne kadar pay alıyor ve önümüzdeki süreçte bu zamlar sizi nasıl etkileyecek?
Bizim ciromuzun içinde yüzde 5’e yakını enerji maliyetidir. Çünkü bizimi hastanelerim hiç kapanmaz. 24 saat çalışır. Bizim kontak kapama şansımız yoktur. Personelimizin 3’te 1’i 24 saat çalışır ve tabi yoğunluklu teknoloji kullandığımız için çok fazla, ciddi enerji maliyetimiz var. Artan maliyetler bizi negatif olarak etkiliyor. Korkumuz artmasıydı ve gerçekleşti.

Bu önümüzdeki dönemde sağlık yatırımlarını nasıl etkiler, yatırımları olanları bir miktar tekrar düşünmeye iter mi?
Aslında 2002 yılından sağlıkta dönüşümden itibaren, Ak Partinin iktidara gelmesinden sonra 8 yıl ara ile Türkiye’nin en hızlı büyüyen inşaattan sonraki ikinci sektör sağlık sektörü oldu. Ama 2008’den sonra hızlı büyüyen sektör olmaktan çıkıp 10.-11.’liğe kadar geriledi.

Sağlık yatırımları değerli yatırımlardır. Hem döviz kaybınızı engeller, hastanızı ülkenizde tutar; hem de dışarıdan hasta gelmesine olanak sağlar, sağlık turizmine sebep olur. Ama bu döviz maliyetleri, bu faiz maliyetleri ile yatırımlarımızı gerçekleştirme ve ödeme süremizde ciddi sıkıntılar oluşur. Kısa ve orta vadede tüm bunların ciddi olarak çözüleceğini düşünerek yatırımlarımızı yapıyoruz. Tüm bu maliyetlerimiz Türkiye’de yükselirken, enflasyondur, dövizdir, faizdir yükselirken hükümetin ciddi tedbirlerine rağmen yükselirken bizim fiyatlarımızın bir noktada kalması yatırımcıyı ciddi ciddi düşündürür ve dışarıdan sermaye gelmez.

Evet yatırımcıların iştahını azaltan etkenlerden diyorsunuz. Kur demişken yatırımlarda hastanelerde birçok ekipman ve teçhizatlar var. Ameliyatlarda kullanılan ekipmanlardan MR, görüntüleme cihazlarına kadar bu cihazların ithal oranı nedir? İthal oranı yüksekse özellikle döviz kurundaki artışın etkisini de özellikle sormak isterim.
Maalesef Türkiye ekonomik büyüklüğünün çok altında sağlık teçhizatı üretiyor. Kullandığımız cihaz ve ekipmanların yüzde 90’ından fazlasının yabancı kaynaklı yani döviz kaynaklı olduğunu söyleyebilirim. Bu bizim canımızı ciddi olarak yakıyor. Yine Türkiye’de 565 tanesi özel hastane olmak kaydı ile özel kurum ve kuruluş var. Bu 565 hastaneyi ele alırsak bunların sadece 120 tanesi yeni hastane. Diğer hastanelerin hem bina olarak hem de teknoloji olarak yenilenmeye ihtiyaçları var. Tabi şehir hastaneleri memleketin sağlık problemlerinin önemli bir kısmına çare olacak. Ucuzdur, pahalıdır hiç o kısımlarını söylemiyorum. Bir çare olacak ama bulunduğu bölgelerde çare olacak. Yani İstanbul’da iki tane hastane olacak ama bulunduğu bölgelerin etrafında bir cazibe merkezi oluşacak. Ama İstanbul’da ya da Türkiye’nin her tarafına dağılmış ve vatandaşın ayağına gitmiş ve onları çok memnun eden özel hastanelerden bahsediyoruz. Onların yenilenmesinden, dayanıklı modern binalara taşınmasından teknolojilerini yenilemelerine, büyümelerine kadar yapması gerekenlerden bahsediyoruz. Önümüzdeki 4-5 yıl içinde tedbir alınmazsa diğerleri hizmet veremez hale gelecekler. Teknolojik ve bina yetersizlikleri maalesef çağın gerisinde kalacak.

Yatırım süreçlerini geçiremeyecekleri için geride kalacaklar ve bu noktada atıl hale düşecekler diyorsunuz. Bu aslında çok ciddi bir risk ve problem. Şehir hastaneleri demişken burada bir tartışma da var aslında. Yurtdışında özellikle Amerika’da şehir hastanelerinden çok, uzmanlık içeren hastaneler yönünde yapılandırmaya doğru gidiyor. Sağlık sektöründe yıllardır çalışan ve aynı zamanda doktor olan size şunu sormak istiyorum: Devasa hastaneler yapmak yerine hastalıkların uzmanlığına göre hastaneler üretmek daha doğru olmaz mıydı?
Bizim de kanaatimizin aynı yönde olduğunu ifade etmek isterim. İyi bir uzmanlık hastanesi aynı zamanda iyi bir genel hastanedir. İyi bir genel hastane olmazsanız iyi bir uzmanlık hastanesi olamazsınız. Yani iyi bir kalp hastanesi olmak istiyorsanız, iyi bir görüntülemeniz, iyi bir endokrinciniz, iyi dahiliyecileriniz, iyi anestezistiniz, iyi kadın hastalıkları uzmanınız olacak. Çünkü bu hastalar çünkü potansiyel diğer hastalıkların da hastasıdır. Bunlardan konsültasyon alacaksınız ama hastanelerin genelinin de bir teması vardır. Yani kimi organ naklinde ön plandadır, kimi ürolojide, kadın doğumda, çocukta ön plandadır. Böyle olmasında ve şehrin içine yayılmasında ulaşım açısından fayda görüyoruz. Ama yine de bu endişelerimizi siyasete ilettiğimizde onlar da bu şehir hastanelerinin her birinin genel hastane olduğunu ve 8-10 tane temalı hastanelerden oluştuğunu ifade ettiler. Ama İstanbul’da ulaşım ciddi bir problem ve hastalar metro ile falan değil de arabayla ulaşmaya daha çok seviyorlar. Hangi saatte dönecekleri belli olmuyor çünkü hastanedeki işleri gecenin 2’sinde-3’ünde de bitebiliyor. O sebeple daha ulaşılabilir yerlerde olmasında fayda vardı ama oralarda da arsa üretmeye herhalde ihtiyaç yok. Bir de şu var; artık bu karar verildi ve uygulanıyor. İstemeyiz ya da olmaz demekten ziyade siyasetçiye, devlete özel sektör olarak hangi konuda yardımcı olabiliriz, bunların bir kısmının işletmeciliğine mi talip olabiliriz, bunların kara delik olmaması için sektör olarak elimizden ne gelebilir. Ya da şehir hastanelerinin bizi kara delik haline getirmemesi için neler yapabiliriz? Çünkü maliyet muhasebesine tabi olmayan bir kurum ile maliyet muhasebesine tabi bir kurumun adil rekabetinden bahsedilemez. Herkes bize kamu hastaneleri ile rekabet yapıyorsunuz diyor ama kamu hastanesi ile nasıl rekabet yaparsınız? Sağlık Bakanlığı size sürekli mevzuat çıkarıyor, sizi sürekli denetliyor, sizin kadrolarınızı sürekli donduruyor. Devlet hastaneleri zarar ettikçe sürekli yüzde 50-55 oranında hazine ve maliye ona destek veriyor. Hiçbir devlet hastanesi batmıyor, batamıyor, batmamalı… O zaman burada bir rekabetten bahsedemeyiz. Bizim kamu hastaneleri ile aramızda olan dikey ilişkidir. Özel sektör kendi aramızda rekabet edebiliriz. Biz ancak fikrimizi sorarlarsa kamuya rekabetten ziyade yardımcı olabiliriz. Şimdiye kadar sordular ve bildiklerimizi söyledik. Bir kısmı dikkate alındı, bir kısmı da dikkate alınacaktır. Biz inandığımız doğruları söylüyoruz.

Şehir hastanelerinin kara delik olmaması için yönetim sistemlerinde nasıl bir yol izlenmeli?
Sağlıkta büyüdüğünüzde işleri delege etmeniz lazım, delege ettiğiniz insanlara da yetki vermeniz lazım. Yetkiyi ve yaptığı işi denetleyebilirsiniz ama çok da bir çatı altında topladığınızda arzu ettiğiniz ölçek ekonomisini yakalıyorsunuz ama arzu ettiğiniz kaliteyi yakalayamıyorsunuz. Orada bir ıskalama oluyor. Muhtemelen düşünülmüştür ve bundan sonra da düşünülecektir ama tavsiyem şu olabilir; her bir bloğun ayrı bir yönetim biçimi ile olup daha kolektif bir çalışma yapmalarında fayda var. Her bir bloğun ayrı bir maliyetinin, ayrı bir yönetiminin olması ve bunların birbiri ile iyi konuşması lazım. Yoksa şöyle bir şey olur; bir hasta için bir başka hekimlik alanından bir konsültasyon istersiniz, yardım istersiniz bir buçuk gün sonra yardım gelir, hasta bir buçuk gün hastanede gereksiz yatar ve bu maliyeti kamu öder. Halbuki özel hastanelerde bir konsültasyon iki saat içinde yapılmadıysa mutlaka sorgulanır.

Türkiye’de bu kapsamda aynı zamanda kalite değerlendirmesi de yapılıyor mu?
Türkiye’de sağlıkta yapılan en iyi şey kalite değerlendirmesidir. Türkiye Amerika’dan sonra en çok uluslararası akreditasyonu olan ülkedir.Sağlık kalite değerlendirmesidir. Vatandaşların bunu çok iyi bilmesi lazım. Bu hastaneler Türkiye’nin akreditasyonunu almışken Amerikan akreditasyonu da almıştır. Tabi bu, o hastanelerin aynı zamanda 100’den fazla ülkeden hasta getirmesini de beraberinde getirmiştir. Ayrıca gururla ifade etmem lazım ki Sağlık Bakanlığının kalite ekibi bir özel sektör gibi çalışıyor ve cezalandırıcı değil de çok yönetici değerlendirmeler yapıyor. Sektörü o noktaya getirdi ki bugün Sağlık Bakanlığının değerlendirmesinde 90’ın üzerinde puan alan hastanenin Amerikan akreditasyonuna geçmemesi için hiçbir sebep yok. Sadece mali bir sebebi olabilir.

Biraz da sektörle ilgili bilgi alayım. Bu yılın başından 6 aylık bir süreci değerlendirmek gerekirse sektör yatırımlar cephesinde ne kadar bir büyüme sağladı? Geçtiğimiz yıla paralel miydi, artış mı öngörüyorsunuz? Bu yılın genelini özetleyebilir misiniz?
Bu yılın genelinde, 6 aylık süreçte tabi bir seçim süreci de vardı. Ülke ve dünya da zordaydı. Bunun için haklı sebepler var ama artık bu haklı sebeplerin bitmesi gerekiyor. Siyaset de bunun farkında ama yeni bir yatırım için maalesef tek bir kazma vurulmadı ama mevcut yatırımlarını bitirmek için hız veren bizim grubumuz da dahil bir sürü grup var. Başladığımız ve bitirmek zorunda olduğumuz yatırımlar var. Bunların da inşallah başarılı olacağını, emeğimizin karşılığını, sermayemizin karşılığını inşallah vatandaşa hizmet olarak alacağımıza inanıyorum. Yatırımcı olarak da pozitivist olmak zorundayım ama çok ciddi sorunlarımız, sıkıntılarımız var. Türkiye’deki tüm özel hastaneler SGK ile acilde anlaşma yapmak zorunda. 2-3 hastane dışında 563 hastanenin tamamında parsiyel dediğimiz bölüm anlaşması ya da ful anlaşma yapmış vaziyette. Bu arkadaşlarımız 12 yıldır Sosyal Güvenlikten hiçbir zam, güncelleme alamamış durumda. Döviz yüzde 200, asgari ücret yüzde 160 artmışken arkadaşlarımızın hiçbir güncelleme alamaması maalesef ciddi bir sıkıntı. Son zamanlarda zam algısıyla bir işlem yapıldı, bazı üniversite hastanelerinde nitelikli işlere daha yüksek para verildi ama karşılığı yine sektörden alındı. Röntgen, tomografi, MR’larda indirim yapılarak, ilaçta indirim yapılarak alındı. Dövizle getirdiğiz cihazlarla zaten 45-50 TL’ye yaptığımız işi yüzde 5-10 indirim yapar da 12 yıl sonra diğer alanlara bu kaynağı aktarırsanız yaptığınız işin adaletinden çok bahsedemeyiz.

İş gücü demişken sağlık çalışanlarını da mutlu etmek lazım, çünkü hasta ile sağlık çalışanı arasındaki ilişki çok önemli. Son dönemde sağlık çalışanlarına yapılan şiddet olaylarını da görüyoruz. Bu kapsamda sağlık çalışanlarını nasıl koruyacağız?
Bu konuda Sayın Bakanım mutlaka açıklarlar ama beni affetsinler. Arkadaşım, dostum olduğu için biraz özelde konuştuk. Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatı ile bu konuda ciddi bir çalışma var. Sağlık çalışanlarına şiddet kimsenin tasvip edeceği bir şey değil. Bu konuda sadece sağlık çalışanları da mağdur değil. Biz hekimleri çok seven hastalar çok mağdur. Onlar kendilerini kötü hissediyorlar. Bu konu ile ilgili ciddi yaptırımlar gelecek. Ama tabi hekim ve hemşire arkadaşlarımızın da vatandaşımızı sevgiyle ve vicdanla yaklaşmaları konusunda, ne kadar gergin olurlarsa olsunlar yaklaşmak zorunda. Kimse hastaneye hemşirenin, doktorun, sağlık çalışanının dertlerini, problemlerini anlamak için gitmiyor, problemlerini anlatmak için gidiyor. Biz güler yüzle yaklaşacağız, alttan alacağız. Bizim mesleğimiz saygın bir meslektir, vatandaşımız da bize hak ettiğimiz saygıyı gösterecek. Hata da yapabiliriz, kamunun erkleri, güçleri var. Onlar zaten gereğini yaparlar. Onlar yapmazsa yine kendileri yapabilirler ama bunun için birkaç yıl beklerlerse, biraz sabırlı olurlarsa çok seviniriz.

Özellikle sağlık çalışanının kendini geliştirmesi kapsamında neler yapılıyor?
Siz 220 bin doktorla 1.5 milyon sağlık çalışanı ile yapmanız gereken işi, 800 bin sağlık çalışanı ve 145 bin doktorla yaparsanız ve sizin de sağlıkta memnuniyet oranınız Avrupa’nın en yüksek memnuniyet seviyelerinden biri olarak yüzde 80’lerdeyse ve tüm bunları Avrupa GSMH’sının yüzde 9’u ile yaparken siz yüzde 5.2 ile yaparsanız yani sağlık çalışanına aç maaş verip çok çalıştırarak yaparsanız yorulurlar. Arkadaşlarımız yoruluyor ve onları eğitmeye vaktimiz kalmıyor. Onların şarj ve deşarj olmaları için yeterli süreleri bulamıyoruz. Sağlık çalışanı başına düşen hasta ve ameliyat sayıları Türkiye’de çok yüksek. Bunun bir şekilde anlaşılması lazım. Bu kahramanlara gerçekten alkış sağlamamız lazım. Hekimlerin ve sağlık çalışanlarının çok kazandığı ile ilgili bir algı var. Evet kazançları Türkiye ortalamasının üzerinde ama çalışması da Amerika’daki bir doktorun 5 katı kadar. Yani aynı işi dünyanın başka ülkelerinde yaparak daha çok parayı kazanabilirler. Hiçbiri ülkesine mahkum değil, sadece ülkelerini çok seviyorlar.

Sağlık çalışanlarını özellikle üniversitelerde bir dönem yurtdışından da tahsis ediyorduk. Bu kapsamda, bu süreçte tablo nasıl? Kadro eksikliği var mı, ihtiyaç var mı?
Maalesef var. Türkiye’de yeterince iyi yetişmiş uzman, hemşire ve sağlık çalışanında ciddi sıkıntılar var. Sanıyorum 2023-24’e kadar bu çalışan sıkıntısında azalma olacak. Ama orada da bu sayısal yeterliliğe kavuşurken bir şeyi ihmal etmememiz lazım. Kötü doktor insanı canından eder. O nedenle sistemin doktoru iyi yetiştirmesi gerekir. Sayıya ulaşırken kaliteyi de bozmamamız gerekiyor.

Hayati bir konuda kaliteden kesinlikle taviz verilmemesi gerektiğine inananlardanım. Sağlık sektörü de bunun başında geliyor. Diğer yandan vatandaşın çok sık dile getirdiği eleştiriden biri de sağlık giderleri… Muayene ücretlerinden diğer tüm ameliyat masrafları gibi giderlere kadar yüksek oluşu. Bu kapsamda ne yapılabilir?
Sizin bir maliyetiniz var. Bir miktar faiz ödemeniz için, kredi ödemeniz için, yatırımlarını, vergileriniz, personeliniz için ve bir miktar da kar için kasanıza para koymanız lazım. Ve size ödeme yapan bir kurum var. 12 yıldır hiçbir fiyat artışı yapmıyor. Ve sizin ayakta kalmanız için vatandaştan daha çok almaktan başka, hatta yasalar ve yönetmeliğin size söylediğinden de fazla almaktan başka çareniz kalıyor mu? Kalmıyor. Vatandaş bu konuda haklı. Kamu hastanelerine gittiğinde bu hastaneler belli saatlerde ve belli günlerde talebi karşılayamayacak kadar yoğun oluyor. Özel hastaneler de vatandaşın arzu ettiği ya da ödeyebileceği fiyatlarla hizmeti veremeyecek hale geliyor. Bir kere kamunun karar vermesi lazım. Ben bu sağlığın ne kadarını karşılayacağım ya da vatandaşa ne kadar cepten harcama yaptıracağım. Ancak tüm bunlara rağmen Türkiye’de vatandaşın cepten harcadığı para yüzde 18 civarında ki bu da Avrupa ortalaması ile aynı. Yani dünyanın her yerinde insanlar sağlık harcaması için cepten bir miktar para harcıyorlar. Yine tabi çok sosyal bir devlet var. Türkiye’de sağlık alanında belki Türkiye’nin gücünün ötesinde bir sosyal devlet var. Yani katastrofik harcama dediğimiz sağlık harcaması sebebi ile fakirleşen insanların sayısı dünyanın en düşük ülkelerinden bir tanesi. Bu da nasıl oluyor? Yani kalp naklinden, böbrek naklinden kemik iliği nakline, doğum bakıma, kanser tedavilerine kadar bir sürü alanda vatandaşın fark almadan hizmet alma şansı var. Bu da çok işi bir şey. Ama bu şans varken bu alanlara hiç güncelleme yapılmadan hizmet alınmaya çalışılması sektörü bu alanlarda giderek küçültüyor ve yatırımlarını engelliyor.

Özellikle Sosyal Güvenlik Kurumunun bu anlamda destekleyici olmasa gereklidir. Sizin tabirinizle bir beton gibi karşımızda sektörün durmaması gereklidir, diyorsunuz.