Cuma
Mart, 29
Ana SayfaHaberlerBasında OHSADReşat Bahat, Habertürk Bakış Programında Acildeki Sıkıntıları ve Sürdürülebilirliğini Anlattı

Reşat Bahat, Habertürk Bakış Programında Acildeki Sıkıntıları ve Sürdürülebilirliğini Anlattı

OHSAD Genel Başkanı Dr. Reşat Bahat, 15 Martta Habertürk’te yayınlanan Noyan Doğan’ın hazırladığı Bakış programına katıldı. Programda özel sağlık sektörünün acil branşında yaşadığı problemler ve sektörün sürdürülebilirliği konuşuldu.

Acil Branşlarda hayli artış var, sadece aciller çalışsın, hastanenin diğer bölümlerine gitmeye gerek yok. Burada bir şey var, değil mi?
Bir şey var, bunun üzerine daha çok eğilmemiz lazım. İlginç bir şekilde Türkiye’de acil talebi yüzde 25-30 arasında devam ediyor. Hastaneye giren hastaların yüzde 25-30 arasında bir oranı acil kapısından girerek hizmet almaya çalışıyor. Bunun dünya ortalaması yüzde 3-5. Yüzde 5’i geçen bir ülke yok. Özellikle büyük şehirlerde, aileler, çalışan anne ve babalar eve gelip çocuklarının yada anne-babalarının hasta olduğunu gördüğünde acil olmasa bile doktora götürme ihtiyacı hissediyor. O durumda hastanelerdeki en güçlü hizmet alabilecekleri yer acil. Birinci sebep bu, ikincisi vatandaş normal muayeneye geldiğinde 8-10-15-18 TL eczanede ya da hastanede katılım bedeli ödüyor. Ancak acilden girdiklerinde bu bedelleri de ödemiyorlar. Türkiye’de gerçekten vatandaşın memnuniyetlerinden biri de ne olursa olsun çok kısa bir sürede doktora yetişiyor, ama acil, ama normal, ama özel, ama üniversite hastanesinde… Fakat acile gelen hastaların sadece yüzde 5’inin de altında bir kısmı ambulansla gelmiş. Demek ki bunlar gerçekten acil değil, acil olmuş olsalar ambulans hizmetleri yetiştiremeyiz. Burada bilinçlendirme meselesi mi yapacağız, acilleri yerinden tanımlayacak mıyız? Bir de ilginç bir şey hekimlikte bir kural vardır. Bir hasta ben acilim dediği zaman bir doktor muayene edip ‘siz acil değilsiniz’ demediği sürece o hastanın acil olup olmadığını da anlayamıyorsunuz. Bir hasta ‘acilim’ dediği zaman bir doktor triyajını yapana kadar o hasta acildir. Bazen bir doktor ‘siz acil değilsiniz’ dese bile aciliyeti devam edebilir. Çünkü bir doktor da bir dış gebeliği, bir enfarktüsü atlayabilir ya da hastanın bazı rahatsızlıkları gözden kaçar ve atlayabilir. Bazen acil olduğundan şüphelendiği halde işin sonunda acil çıkmayabilir ya da bir gaz ağrısı çıkabilir. Bunları şunun için anlatıyorum; işin sonunda vatandaşlar ve acildeki doktorlar, sağlık çalışanları özel sektörse tabi ki ödeme alacak bölümler hep bir problem, bir çatışma halinde kalıyorlar. Vatandaş yakınını acil olarak getirdiğini iddia ediyor, diğer tarafta da acil olmadığını ispat etmiş bir kurum ya da birim var. Sonuç hep bu çatışma ile neticeleniyor.

Siz acil olarak gelen vatandaştan ücret almıyorsunuz, SGK’dan alıyorsunuz…
O kısmını ayrıca açmamız lazım. İyi acillerde siz hizmet verdiğiniz kadar zarar edersiniz. Ne kadar mükemmel hizmet varsa o kadar mükemmel zarar vardır. 1 liraya idrar, 3 liraya kan tahlili, ikinci muayeneyi 5-6 liraya yaparak acillerde baktıkça zarar edersiniz. O hekimin, o personelin bir maliyeti var, işletmenin bir maliyeti var, genel giderleri var, ilaç-sarf giderleri var. Tüm verilen bedeller o maliyetlerin altındadır. Tabi ki bir vatandaş olarak acil olarak hasta olduğumda sorgulanmadan hizmet almayı çok isterim. Bunu da kanun vatandaşa sağlamış. Ancak bu gerçekten sürdürülebilir değil. Özellikle özel hastaneler bu hizmete katılamadıkları için İstanbul’da acil talebinin sadece yüzde 7’sini özel hastaneler karşılayabiliyor. Bundan 15 yıl önce bu talebi biz yüzde 60 oranında karşılardık. Bizim acillerimiz bozuldu.

Neden?
Çünkü acillerde beyin cerrahı bulunduramıyoruz, genel cerrah, dahiliyeci bulunduramıyoruz, para veremiyoruz. Bir tane acil doktoru bulunduruyoruz ve her şeye bakıyor. Koca koca hastanelerde, böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir şey olamadığından doğal olarak hasta daha ziyade kamu hastanelerine gidiyor. Hem işin devamında da, acil çıkmadığı durumlarda da para vermemek için, hem de daha fazla uzmanı gece vakti kamu hastanelerinde bulabildiği için oraya gidiyor.

Acile gittiğinde para ödemiyorsunuz, nereye kadar geçerli bu ve neden sonra para ödüyorsunuz? Acilde müdahale süresi bitip de odaya çıktığınız andan itibaren ücretlendirmeye başlar diye biliyorum, yanlış da biliyor olabilirim. Bu tartışma konusu… Acile gittik de şu kadar para aldılar, aslında almamaları gerekiyordu vesaire… Nedir doğrusu?
24 saat içinde müdahale edilmediği sürece sizin hayatınız tehlikede ise siz acilsinizdir. Bir organ kopması ya da bir ekstremite, kol, bacak, el yaralanmasında müdahale edilmediği sürece 24 saat içinde o uzvunuz zarar görecekse siz acilsinizdir. Bizim acilden anladığımız ve dünyanın da anladığı budur. Bu hastanın çoğunlukla seçme şansı yoktur ve bulunduğu hastanede bu hizmeti almalıdır. Eğer alamıyorsa da bulunduğu hastane başka bir hastaneden bu hizmeti alıncaya kadar hastayı stabilize etmeli yani mevcut durumunu korumalıdır. Bunun dışındaki durumlar acil kapsamında değildir. Yani siz acil diye hastaneye gittiniz ama bir aciliyetiniz yok. Böbrek taşı hassasiyeti ile hastaneye gittiniz burada acil olan dayanılmaz ağrıdır. Size ağrı kesiciniz yapıldı, böbrek taşı olduğu söylendi, artık aciliyetiniz bitti. Bu zamana kadar olan parayı ödemiyorsunuz. Ondan sonraki tedavi için üroloji uzmanına tedavi oluyor. Böbrek taşınız olduğu tespit ediliyor ve bir şekilde aciliyetinizin olmadığı söyleniyor ve ağrılarınız gideriliyor. O ana kadar yapılan masraflar SGK’dan az ya da çok karşılanır. Bu kısmı vatandaşı ilgilendiren bir konu değildir. Bu kısmın SGK’dan eksik alıyorsanız ya da alamıyorsanız hastaya kötü davranma ya da tedavisini yapmama yetkiniz yok. Olsa da böyle bir şeyi kullanmamanız gerek. Neticede siz de bir vatandaşsınız, siz de bir başka hastaneden bu hizmeti alacaksınız. Aciliyet kısmı bittikten sonra eğer o hastanede kalmak istiyorsanız, bedellerini ödeyerek, üroloji doktoruna taş için tedaviyi ya da dahili tedaviyi yaptırırsınız.

Vatandaş ödemek istemiyorsa…
O zaman aciliyetiniz bittiğinde bir ya da iki günlük reçete yazılır ve sürecinizi başka bir hastanede devam ettirirsiniz.

Trafik kazası durumunda özel hastane acilleri ücretli mi? Söylediğiniz kadarı ile bizde acil kavramı da karışmış. Gerçek bir acilden bahsedelim. Bir trafik kazası geçiren bir kişi en yakın hastaneye özel de olsa gider, bu hastanede acil durumuna gelir ve o kişiden herhangi bir ücret alınmaz. Bu yoğun bakımda kaldığı bir gün de olur, iki gün de, üç gün de… Dördüncü günden itibaren siz SGK ile anlaşmalı ya da değil bir özel hastane olarak o kişiyi odaya çıkarıp hizmet vermeye devam ederseniz o parayı kişiden mi istiyorsunuz?
Burada bir muğlaklık var. Son zamanlarda ‘efendim o parayı da hastadan almayacaksınız’… Ben de size bir örnek vereyim: Bir yakınınız geldi, beyin damarlarında bir tıkanma var ve yoğun bakıma yattı. Solunumu düzene girdi ve siz yoğun bakımdan çıkardınız. Hasta bir fizik tedavi hastası ve yatarak tedavi görmesi gerekiyor. Üç ay fizik tedavisi görecek. Hasta acil kapısından girdi, yoğun bakımda yattı, üç ay hastanede fizik tedavi görecek. Fark ödeyecek mi, ödemeyecek mi? Ödeyecek tabi ki… Ödemediği takdirde 38 liralık günlük bir bedel ile bunu bir özel hastanenin sürdürmesinin imkanı var mı? Böyle bir durumda vatandaşla özel hastane karşı karşıya bırakılır mı? Bunun artık aciliyet neresinde kalmış.

Karşı karşıya bırakan kim? SGK mı, devlet mi?
SGK ya da Sağlık Bakanlığı karşı karşıya bırakan… O zaman birisinin bunun bedelini ödemesi gerekiyor. Vatandaş ödemesin tamam, vatandaş hiçbir şeyin bedelini hastayken ödemesin, bizi o kısmı ilgilendirmez ki… Bizim derdimiz, biz hekim arkadaşlarımızla, sağlık çalışanlarımızla, yatırımcılarımızla çok kıymetli, nitelikli bir iş yapıyoruz, dünya çapında bir iş yapıyoruz ve yaptığımız işin bedeli ödenmeli. Hastalarımızın memnun olmasını isteriz. Bize bu parayı vatandaşların ödememesinden, sistemin ödemesinden ama özel sigorta, ama SGK, ama tamamlayıcı sağlık sigortasının ödemesinden mutlu oluruz. Bizim arzu ettiğimiz sosyal devlet modeli de bu.

Bu arzu edilen, mevcut nasıl?
Mevcut, her şey dahil 38 lira, 42 lira günlük ödeme ve istediğiniz kadar yatın. Böyle bir şeye imkan var mı? 100 yataklı bir özel hastanenin tüm yataklarını bir ayda bu tür hastalarla doldurursunuz ve üç ay sonra batarsınız. Böyle bir şeye imkan yok.

Bu talebi sizden isteyen devlet mi, acilden sonra da bu tedaviye devam et, sana 38-40 lira para vereyim…
Devlet büyük bir kavram. Devlet demeyelim ama bir şekilde, birileri bu maddeleri bir yere sıkıştırıyor ve imzalatıyor. Ondan sonra bu uygulanacak, nasıl uygulanacak, bedeli nasıl ödenecek, özel hastaneler altından nasıl kalkacak, yatırımı nasıl yapılacak, SGK bu bedelleri ederi ile ödemeye kalkarsa nasıl ödenecek, maliye bu bütçeyi nereden bulacak, bunların hiçbir altyapısı yapılmadan sonrasında bir kavga bir gürültü… Türkiye’de 650-700 bin muayene yapılıyor ve bunların 100-110 bin tanesini özel sağlık kuruluşları yapıyor. Biz vatandaşlarla artık karşı karşıya kalmak istemiyoruz. Vatandaşlarımızın hizmetinde olmak istiyoruz. Daha düzgün tanımlanmış işler istiyoruz.
2005-2006’da sosyal güvenlik anlaşması yapıldığında bize hep ‘bekleyin, bir çocuk büyüyor biraz sabredin, süreç içinde her şey düzelecek’ dediler. Biz de bekledik. Ancak şimdi 12 yıl oldu. Hala bekleyin düzelecek…

Neyi düzeltmeye çalışıyorsunuz?
Bir sürü tanımlanmamış, eksik tanımlanmış işler var. O kadar çok düzeltilmesi gereken şeyler var ki. 12 yıldır bir şeyin bedeli nasıl aynı kalır?

Ama çeviriyorsunuz sistemi…
Nasıl çeviriyoruz? Kuralsızlıkla, vatandaşla karşı karşıya kalarak, bankaların kapısını çalıp gelecekteki ümidi onlara satarak, kredi çekerek çeviriyoruz. Geçmişte kazandığımız 3-5 kuruşu tekrar şirketlerimizin içine koyarak, mal varlıklarımızı şirketlerin içine koyarak çeviriyoruz. Türkiye’nin geleceğini satarak çeviriyoruz, bugününü satın alarak çevirmiyoruz.

Memleketimizde olağanüstü şeyler oluyor. Tabi ki katılıyoruz, tabi ki yardımcı olacağız. Ancak çok büyük bir istihdam yaratıyoruz, istihdama katkımız artık 230 bin falan değil. Yaptığımız hesapla 260 bini geçmiş. Bu insanlara istihdam sağlıyoruz. Bunların tamamı sigortalı. Gerçek usulde vergi ödüyoruz, KDV ödüyoruz. Tamam, yüzde 8 KDV ödüyoruz, teşekkür ederiz. Bu vatandaşa daha uygun hizmet vermemizi sağlıyor. Buna önayak olanlara çok teşekkür ediyorum ama neticede tüm bunları ödüyoruz.

Madem bu kadar büyük sıkıntı var. Bir akşam özel hastaneler olarak yatın, sabah kalkın ve deyin ki, ‘Biz SGK ile, Sağlık Bakanlığı ile olan anlaşmamızı feshediyoruz. Biz normal gelen, parası olan vatandaşa bakacağız’ Bundan sonrasını anlatın bana…
Aslında özel hastaneler çok uzun yıllar zengin azınlığın hastanesi olmayı denedi. Halen de 25-30 kadar anlaşmayanlar var.

Bir tarafta aynı grubun SGK ile anlaşmalı bir hastanesi var, 5-8 km ötede anlaşmasız var…
Türkiye’de 565-566 tane özel hastane var. 44 bin yatağı var. Problemlerimizin konuşarak, anlaşarak, Cumhurbaşkanımızın ve Başbakanımızın duyması ile çözülebileceğine inanıyoruz. Hala böyle bir inancımız var. Bizim ‘ey siyasetçimiz, biz sizinle şu tarihten itibaren anlaşmıyoruz’ dememiz, bu siyasi konjonktürde vatandaşın sağlığı ile siyaseti tehdit anlamına gelir. Bu çok büyük bir saygısızlıktır ve bunu yok olmayana kadar bizim denemememiz lazım. Bu bir blöf olarak ya da problemlerinizi düzeltmenizin bir aracı olarak kullanılmamalı. Bu çok kötü bir silah. Bu bir silah bile değil. Bizim kültürümüzde bu yok. Biz vatandaşımıza bakmaya devam edeceğiz. Özel hastanelerden 130 tanesi kapanmış ve ruhsatı askıya alınmış. Bize hep hani kapanmıyor deniyordu. Şimdi herkes onlara basiretsiz tacir gözüyle bakıyor. Tabi devlet herkesin ayakta kalmasını sağlayacak değil, diye bakıyorlar.
Gerçekten ayak uyduramayanlar, sistemin içinde kalamayanlar, bir nakit akışı sağlayamayanlar ciddi ciddi sıkıntıya giriyor. Ama gelinen nokta da şu, eğer kamu böyle gidip de sözünde durmamaya, gerekli fiyat artışlarını, fiyat güncellemelerini yapmamaya, istihdamın üzerindeki yükü artırmaya devam eder ve biz bunu gerçekten yapamaz hale gelirsek buna artık inanıp da yatırım yaptıracak özel sektör bulamayabilir. Yani bu model sonlanabilir. Bu model güzel bir model. Her yere gittiğinizde Obama bile Sayın Cumhurbaşkanımıza ne kadar güzel modeliniz var, diyorsa burada tabi ki özel sektörün hizmet alımında, özellikle hizmet sunumunda sistemin içine girmesi dolayısıyladır. Tabi ki, bunu yapan sayın Cumhurbaşkanımızın iradesidir. Çok teşekkür ederiz. Bugünkü sağlık sistemimize gerçekten Sayın Sağlık Bakanımız ile birlikte liderlik etmiştir. Sağlık sektörünü yaratmıştır. Ama bu günkü sıkıntıları artık Cumhurbaşkanımızın da görmesi lazım. Bizim sesimizi asıl onun duyması gerekiyor. Burada vatandaşımızın da sağlığını tehdit eden bir durum oluşmaya başladı. Özel sağlık sektörünün kalitesi bozulduğunda vatandaşın ikinci seçenek ya da birinci seçenek olarak gidebileceği bir yer kalmaz.

Devlet hastaneleri, Sağlık Bakanlığı hastaneleri var…
Doğru, var ama TUİK çok güzel araştırmalar yapıyor. Türkiye’de memnuniyetin arttığını görmekten çok mutlu oluyorum. Ama eğer acaba TUİK, vatandaşa aldığınız acil sağlık hizmetlerinden memnun musunuz dese, hangi cevabı alacak merak ediyorum. Ayrıca TUİK’in memnuniyet anketlerinin kırılımlarına da bakmak lazım. Orada özel hastanelerden memnuniyet yüzde 50’lerde görünüyor ama bağımsız şirketlerin yaptığı anketlerde de özel hastanelerden memnuniyet yüzde 70-72 bandında görünüyor. Burada bunu çok tartışmanın bir anlamı yok. Velev ki TUİK’inkini kabul edelim. Acilleri araştırmasını bir tavsiye edelim ya da vatandaşa buradan soralım. Acile gittiğinizde kamu ya da özel hastanede aldığınız hizmetten ne kadar memnunsunuz, diye soralım.

Kamu ile özeli mi mukayese edelim?
Aslında hiçbir şeyi mukayese etmeye gerek yok. Acil hizmetlerden memnun musunuz diye soralım. Acil olmayanlar acil hizmetlerinden memnunlar çünkü beklemeye vakitleri var. Fakat acil olanlar acil hizmetlerinden memnum değiller çünkü gecenin üçünde 300’üncü sırayı alıyorlar.

Özel de buna dahil mi, yoksa kamu da mı?
Bizde de kalitesinde sorun yaşıyorlardır. Beyin cerrahını bulamıyorsun, gözcüyü bulamıyorsunuz. Artık getiremiyorsunuz, maliyetlerini karşılayamıyorsunuz. Bizde de muhtemelen kalitesinden memnun kalmayacaklardır.
TUİK’in araştırması yine tedavi ve ilaç için harcadığı paranın azaldığını söylüyor, bu bana doğru gelmiyor. Sizin yaptığınız araştırmada da sağlık için vatandaşın ödediği para azalıyor mu? Sağlık enflasyonu var.
Sağlık için vatandaşın cepten ödediği para yüzde 17. Yüksek değil. Avrupa’nın altında. Bunu daha da azaltmaya çalışıyorlar, çok seviniyorum ama öyle vatandaş cebinden çok büyük paralar ödemiyor.

Ben ödüyorum, özel sağlık sigortasına ödüyorum, bir de gidiyorum hastanede ödüyorum
Sizin özel sağlık sigortasına ödediğiniz para cepten ödeme olarak yansımıyor. Cepten ödeme sizin hastaneye gittiğinizde nakit olarak cebinizden ödediğiniz paradır. Aslında herkes sağlık için para ödüyor. Bir işçinin priminin üçte biri sağlık için toplanmıyor mu? Yani SGK’nın bütçesinin dörtte biri kadar maliyeden oraya para aktarılmıyor mu? Peki bunlar vatandaşın parası değil mi? Vatandaşa ücretsiz sunulduğu söylenilen hizmet aslında sağlıklı iken vatandaştan alınmış vergi ve primlerden kaynaklanmıyor mu? Biz cepten ödemeye söylerken, cepten ödeme hasta olduğunuzda sigortanız dışında cebinizden çıkararak hastane kasasına ya da eczane kasasına ödediğiniz parayı kastediyoruz. Bu da yüzde 17 oranında ve Avrupa’dan da düşük. Burada vatandaş adına bir tehdit yok.

Kaliteli sağlık hizmetini ücretsiz almak mümkün müdür?
Kaliteli sağlık hizmeti dünyanın her yerinde çok nitelikli hizmettir ve çok büyük bir bedeli vardır. Bu bedeli ister kamu ödesin, ister özel sigorta ödesin, ister vatandaş ödesin. Vatandaşın ödemese en son tercih edilmesi gereken, tercih edilmemesi gereken bir şeydir. Vatandaş sağlık için şu anda Türkiye’de ama cebinden, ama sigortaları ile çok az para ödüyor. Daha doğrusu devlet vatandaşı adına çok az para ödüyor. Türkiye’de GSMH’nın sadece yüzde 5,2’si sağlık için harcanıyor. Türkiye gibi OECD ülkelerinin hiçbirinde bu yüzde 8,5’in altında değil. Bunun Türk Lirasının değeri ile değersizliği ile hiçbir ilgisi yok. Türkiye ödemesi gerekenin yüzde 40 altında bir para ile sağlık hizmetlerini ürettiriyor.

Efendim biz gençmişiz onun için oluyormuş. Genç bir nüfusumuz var doğru. Bu sağlık harcamamızın biraz daha altında olmasını gerektiriyor doğru. Ama yüzde 5,2 ile yüzde 8,5 arasında korkunç bir fark var. 10 yıl önce bunun yüzde 6,2 olduğunu söyleyeyim. O zaman daha iyi anlaşılacaktır. Türkiye’de şu anda özellikle çalışanlardan toplanan sağlık primleri ve SGK’ya maliyenin yaptığı yüzde 25’lik katkıyı sayarsak sağlık için harcanması gereken paranın 8 milyarlık kısmı yanlış planlanmış olan emekliliğin finansmanına gidiyor. Sağlık için harcanması gereken para da sağlık için harcanmıyor. Bu zamanla özel sektörü küçülmeye, karsızlığa ve cihazlarını, teknolojisini yenilememeye götürür. Bu sağlık turizmini çok kötüye götürür ve 20 milyar dolar ve 1 milyon çalışan beklentimiz var. Bu zaman içinde kamu hastanelerini de sıkıntıya sokar.

Tabi ki siyaset, sayın bakanımız bekli bu konuyu ifade edemiyor ama Sağlık Bakanlığı hastanelerinde çok ciddi sıkıntılar da olduğunu biliyoruz çünkü aynı fiyatlarla ya da biraz daha fazlası ile hizmet veriyorlar. Üniversite hastanelerinin hepsinin teker teker, adeta yok olduğunu görmüyor muyuz? Üniversite hastanelerinin bu kadar zarar gördüğü bir yerde inovasyon, yenilik olur mu, çeşitlilik olur mu? Çok iyi doktorlar yetişir mi? Bunları tekrar konuşup planlamamız gerekiyor. Dilerim referandumdan sonra Türkiye aydınlığa çıktığında, biraz daha rahatladığında bunları tekrar konuşmamız, sayın bakanımızla bunları tekrar planlamamız, siyasetle bunları tekrar çözmemiz gerekiyor.