Cumartesi
Nisan, 20
Ana SayfaHaberlerGenel Başkanımız Dr. Reşat Bahat, II. Tıbbi Tedarik Zinciri Yönetimi Kongresi’nde Konuştu

Genel Başkanımız Dr. Reşat Bahat, II. Tıbbi Tedarik Zinciri Yönetimi Kongresi’nde Konuştu

II. Tıbbi Tedarik Zinciri Yönetimi Kongresi, Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Eyüp Gümüş’ün katılımı ile 8-10 Aralık tarihleri arasında Antalya’da gerçekleşti. Açılışta konuşan ve sağlık hizmetinde fiziksel yapı, insan gücü ve malzemeler olmak üzere üç kriter olduğunu belirten Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Eyüp Gümüş, tıbbi cihaz tedarik zincirinden şehir hastanelerine, sağlıkta yerlileşmeden sağlık turizmine kadar birçok konuya değindi. Çok sayıda hastanenin yenilenmesinin gündemde olduğunu belirten Gümüş, bu yenilenme sürecinde hastanelere alınacak medikal ürünlerde yerli firmaların ürünlerinin desteklenmesi konusunda çalışmalar yapıldığına değindi. Sağlık turizmi konusunda da çalışmaların olduğuna değinen Gümüş, ülkeye 2023 yılında 2 milyon uluslararası hastanın gelmesinin hedeflendiğini belirtti.

II. Tıbbi Tedarik Zinciri Yönetimi Kongresi’nin ilk oturumu olan Tıbbi Tedarik Zinciri Yönetimine Vizyoner Bakış konulu toplantının ilk konuşmacısı OHSAD Başkanı Opr. Dr. Reşat Bahat oldu. Moderatörlüğünü Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Eyüp Gümüş’ün gerçekleştirdiği oturumda OHSAD Başkanı Opr. Dr. Reşat Bahat, Tedarik süreçlerinin hizmet kalitesine etkisi konulu bir konuşma yaptı.

Tedarik Süreçlerinin Hizmet Kalitesine Etkisi
OHSAD Başkanı Opr. Dr. Reşat Bahat

En büyük çözüm ortaklarımız bize tedarik yapan arkadaşlarımız. Onlar olmasa hastaları bu kadar güzel tedavi edemeyiz.

Hız ve zamanlama bizim olmazsa olmazımız. Artık sağlık bir endüstri. Hızını ayarlayamadığınızda Türkiye’de ayaktan ya da yatışta 750-800 milyon insanı tedavi edemezsiniz. Müthiş bir eşgüdüm sağlamanız lazım. Eşgüdüm çok önemlidir. Eğer bir işi birden çok kişi yapacaksa ve bir arada organize olacaksa eşgüdüm her şeydir.

Kaliteye gelince… İyi kumaş iyi ürün ve iyi elbise demektir. Kumaşınız iyi olacak. Satın alma asla ucuza alma değildir ve size en büyük maliyetin kullanmadığınız bir cihaz, işinize yaramayan bir sarf malzemesi ya da ilaç; yine en büyük maliyetin gereksiz stok ve miyadı geçmiş tıbbi malzeme olduğunu söyleyebilirim. Öncelikle ve öncelikle buna çok dikkat etmenizi, kurumunuzu bu yönde korumanızı, memleketimizin çoğunu dövizle elde ettiği ürünlere gözünüz gibi bakmanızı tavsiye ederim.

Aslında tedarik zinciri diyoruz ama… Zincirin en güzel yanı nedir? Basıncı tüm halkalar aynı biçimde yer. Ama bizimki zincir değil. Bize tedarik yapan arkadaşlar en altta ve en alttakinin canı çıkıyor. Yani sosyal güvenlik ya da ödeme kuruluşları bizi sıkıştırdıkça biz arkadaşlarımızı sıkıştırıyoruz. Bütün basıncı yiyen arkadaşlarımız bunlar. Belli ki sesleri çok fazla çıkmıyor. Çünkü yaptıkları iş, “iş”in bir parçası. İşin şovunu daha ziyade bu hizmeti sunan hekimler ve bu hizmette halka dokunan bizler yapıyoruz.

Ortak Akıl Toplantısında bir sürü şey öğrendim. Aslında tedarik deyince lojistiği hep ihmal ediyoruz. Depoda duran malzemenin bize ne faydası var, iyi bir lojistiğinin olması lazım.

Artık diş macununun, elbisenin, cep telefonunun bile internet ortamında satıldığı bir dünyada elektronik pazarlamayı hafife alanın sonu gelir. Dünyanın birçok yerinde artık bu ürünler elektronik pazarlama ile olacak. Özellikle bu ürün satıcılarının elektronik pazarlama imkanlarını çok çok iyi kullanmalarını tavsiye ederim. Yine satın almacılara da bunu tavsiye ederim. Tabi bu Pazar şu anda çok küçük olabilir, ama sonunda küçümsediğiniz pazarın esiri olursunuz.

Tıbbi sarf ve ilaç bir hastanenin giderinin yüzde 8-22 aralığını oluşturuyor. Bu bant, giderlerimiz içindeki çok çok önemli bir kısım. Bunun mutlaka kalitesini koruyarak maliyetlerini düşürmemiz gerekiyor. Ne yaparsak yapalım burada yüzde 8’in altına inemiyoruz. Tabi ki yüzde 22’ye çıkan hastanelerde de çok çok nitelikli işler yapılıyor. Yüzde 22’ye çıkması da Türkiye’de sağlıkta uygulanan fiyat politikasının çok düşük olmasından kaynaklanıyor. Bir sürü küçük ülkede, küçük hastaneler, küçük sağlık kuruluşları, 100 yatak ve altı sağlık kuruluşları bir araya gelerek bu satın almayı yapıyor. Ben burada kendimi de suçluyorum. Belki 4 hastaneyi yönettiğimiz için bu konuda bir hantallık içindeyim ama özellikle küçük hastanelerin bir araya gelerek ortak satın alma yapmalarında çok fayda var. Ancak ortak satın alma yapmanın bir başka komplikasyonu vardır. Ortak satın almada siz tekel olmaya kalkarsanız bir süre sonra kendi tekelinizi kendiniz yaratırsınız. Yani karşı taraf da tekel haline gelir, istediğiniz kalite ve fiyatta ürünleri bulamaz hale gelirsiniz.

Özellikle kamu hastanelerinin ve şehir hastanelerinin bu tür tröstleri yaratmasından ya da kendisinin bir tröst olmasından ciddi endişe duyduğumu ifade etmeliyim.

Ben bir hekimim ama hekim arkadaşımızın her istediği cihaz, her istediği, sarf malzemesi ya da her istediği doğru değildir. Çünkü hekim arkadaşlarımız tıp fakültesinde tıp okurlar ama maliyet okumazlar. Senede iki defa yapacakları bir ameliyat için bizden 1 milyon dolarlık bir cihaz isteyebilirler. Bir patron, yönetici, satın alma sorumlusu ya da müdür olarak eğer bunları dikkate almazsanız kısa sürede bir cihaz çöplüğüne dönersiniz. Bunun mutlaka ve mutlaka satın alma süreçlerini çok iyi yönetin. Hekimle belirli bir süre çalışmadan ya da hekimin geçmişini bilmeden, hekimin bu ameliyatı hangi beceri ile yaptığını bilmeden bu cihazları almayın.
Bu cihazları zamanında hekim olduğum halde bile, hekim arkadaşlarımın ya da sahadan gelen baskıdan dolayı almak zorunda kaldım. Memleketimizin ve bizim dünya kadar paramız heba oldu.

Kan ürünleri ile ilgili ciddi sıkıntılarımız var. Bunlarda hep stoklu çalışmak zorunda kalıyoruz. Stokların çoğunun günü bitiyor ve bunlar çöpe gidiyor. Bunu nasıl çözeceğiz bilmiyoruz ama Kızılay ile hala kan ürünleri bulmakta çok ciddi sorunlar yaşıyoruz. Özellikle kan ürünleri çok pahalı, çok değerli şeyler, dövizle elde ettiğimiz şeyler. Bu konuda kamu hastaneleri ile, üniversite hastaneleri ile bir araya gelip en azından sarfı yüzde 30 artıracak ve kan ürünü bulmayı çok daha fazla kolaylaştıracak bir sistemi hayata sokmamız lazım.

Yerli ve yabancı konusuna gelince; bu konuda biz özel sektör olarak eğer aynı kalite ve aynı fiyatta ise ürün, yerliyi eşikler arasında birinci yapabiliriz. Ama kalite ve fiyatının en azından aynı olması lazım. Maalesef Türkiye’de yerli ürüne bakışımız, dövizin değerlenip değerlenmemesiyle ilgili oluyor. Ancak çok büyük bir uyanışın olduğunun farkındayım.

Memleketimiz büyük, biz sadece soğan, domates satarak bu memlekette yaşayamayız. Nitelikle işler yapmamız lazım. Türkiye dünyanın 16., 17. büyük ekonomisi ama tıbbi malzeme ve tıbbi sarfta dünyada sadece binde 5’ini üretiyoruz. Bu büyüklüğü bu küçüklük hiç yakışmıyor. Bunu çözmemiz lazım.

Peki, madem eşikler arasında birinci yapacaksak bu ürünü, yerle sektör aynı kalite ve aynı fiyata nasıl üretecek. Mutlaka kamunun bunu kaynağında desteklemesinin doğru olduğunu düşünüyorum. Kaynağında desteklemek için de özellikle alım garantisi vererek, kamunun ihale değil de bir şekilde teklif usulü yapılacağı ifade edildi ki biz de çok destekliyoruz, doğru buluyoruz.

Bizim için yerli Türkiye’de üretilendir. Bizim elemanlarımızla, bizim mühendislerimizle, bizim işçilerimizle üretilendir. Patronu da yerli olursa çok seviniriz ama hangi ülke vatandaşı olursa olsun ülkemize fabrika yapsın, yatırım yapsın, bunu Türkiye’de üretsin, ülkemize ihracat kazandırsın, ziyadesiyle bizim için yeterlidir.

Son söz olarak SUT diye öleceğim. Türkiye’nin ne zenginleşmesinden yararlanabildik ne başka bir şeyinden yararlanabildik. SUT fiyatları artmadan bu memlekette sağlığın kalitesinde bundan sonra anlamlı bir artış olmaz. Sağlık çalışanının yaşam standardında anlamlı bir artış olmaz. SUT fiyatlarının ne olursa olsun güncellenmesi lazım. Muhataplarımız burada olmadığından çok yüklenecek değilim. Ama lütfen bu konuda diliniz döndüğünce, her bulunduğunuz ortamda söyleyin. Vatandaş sağlığa para vermiyor ama size söyleyeyim vatandaş evine ekmek alırken çok mu memnun. Vatandaş zaten hasta olmadan önce vergisi ile parasını ödesin, biz de zaten hastalandığında bu kaynağı sağlığa dağıtalım diyoruz. Sosyal devlette budur. Aynı şeyi söylüyoruz ama GSMH’nın yüzde 5,4’ü ile Türkiye’nin sağlığını idare etmek için ancak sizler gibi 750-800 bin kahramanın canı pahasına çalışıyor olması lazım. Bu da ciddi bir yorgunluk sağlıyor. Bu yorgunluğu gerçekten kaldıramıyoruz. SUT fiyatlarının mutlaka ve mutlaka güncellenmesi lazım.

Satın almacı arkadaşlarımıza… Biz özel hastane patronları milyonlarca dolarlık hastanelerimizi hiç tanımadığımız, bilgisine güvendiğimiz profesyonellere emanet etmişiz ama ben de dahil satın almalara gelince akrabalarımızı koymuşuz. Demek ki bu konuyu tanımlayamamışız. Acaba mantığımız “çalacaksa dayımın oğlu çalsın”, mı oldu. Bu mantık doğru mantık değil. Bunları tekrar sorgulamamız lazım. Yanlış anlamayın akrabam olan iş arkadaşlarım işlerini gayet düzgün yapıyorlar, bundan hiç şüphem yok. Ama aynı işleri akrabam olmayan kişilerin de yapabilmesi gerekiyor. Buna kirli işmiş gibi bakmamak lazım çünkü çok profesyonel bir iş. Neticede bazen şirketin yönetim kurulu başkanı olarak o satın almaları ben de yapıyorum. Eğer kirli bir işse ben de ortaklarıma kirli gözüküyorumdur. Onun için bu konudaki gözlüğümüzün değişmesinde fayda var.

Yine satın almacı arkadaşlarımıza… Herkesin hayatı zamanıdır. Lütfen size ürün satacak arkadaşları verdiğiniz randevu saatinde kabul ediniz. Size ürün satacaklar diye onları kapılarınızda bekletmeyiniz. Bu nezaketsizliği satın alma birimlerinde sıklıkla görüyorum. Bunu yapmayın. Müsait olduğunuz zamanda çağırın.

Dinlediğiniz için teşekkür ediyor, tüm katılımcılara selam ve saygılarımı iletiyorum.