Perşembe
Nisan, 25
Ana SayfaHaberlerBasında OHSADOHSAD Başkanı Dr. Bahat Habertürk’te Noyan Doğan’ın Konuğu Oldu

OHSAD Başkanı Dr. Bahat Habertürk’te Noyan Doğan’ın Konuğu Oldu

OHSAD Başkanı Op. Dr. Reşat Bahat, 15 Mayıs 2019’te, Habertürk’te yayınlanan Bakış programında Noyan Doğan’ın konuğu oldu.

Bir yandan sağlık turizminin artacağı konuşuluyor, diğer yandan özel sağlık kuruluşlarının birtakım sorunlarından kar edemezliklerinden ve hasta sayılarındaki azalmadan bahsediliyor. Bir yandan kongreler düzenleniyor ve buralarda fiyatların artması yönünde tespitler, sonuçlar çıkıyor. Bunları konuşmak üzere en yetkili ağzı, OHSAD Başkanı Op. Dr. Reşat Bahat’ı yayınımıza davet ettik.

Bir açıklamanızda yılın ilk 4 ayında hasta sayısında azalma olduğundan bahsediyorsunuz. Bunu “Demek ki, sağlık problemimiz yok”, diye okuyorum. Bu böyle değil herhalde?
Bunu çok arzu ederim. Vatandaşın dediği gibi biz hastadan değil sağlam olandan kazanıyoruz. Siz kendinize bakım, taramalar ve check-up yaptırırsanız daha karlı işler yapmış oluyoruz ve daha fazla sevinerek yapmış oluyoruz. Hekim için de hastane için de sizlerin problemini önceden tespit etmek, iyi olduğunuzu söylemek ya da tedbir almanız gerektiğini söyleyerek yaşam kalitenizi artırmak keyifli. Maalesef işler sarpa sardığında, sizin maliyet hesabı ya da herhangi bir şeyi düşünecek durumunuz kalmıyor ve hasta için gereken her şeyi yapıyorsunuz. Vatandaşımız hasta oluyor. Çünkü 2017’de yılda 8,8 defa doktora giderken 2018’de 9,2 defa gitmiş.

Yani bir kişi yılda 10 defa doktora gitmiş…
Bazılarımız hiç doktora gitmediğine göre demek ki bazılarımız doktordan hiç çıkmamış. Tabi ki bu istatistik tartışılabilir ama neticede bir hekim olarak vatandaşın hekime kolay ulaşmasını eleştirecek değilim. Eminim ki siyasetçiler de basın da eleştirmez. Yeter ki kaynaklar güzel kullanılsın. Ancak vatandaş hasta olmuş, doktora gitmiş fakat muhtemelen yedek akçesindeki azalmadan dolayı ya da özel hastaneler sosyal güvenlik fiyatını güncellemediği için, sürekli maliyetini kurtarma isteğinden dolayı özel hastaneler artış yaptılar ve vatandaş için ekonomik kalamadılar. Ekonomik kalamadıkça da gerçekten fark alınmayan, fark almanın yasak olduğu bölümlerde yoğunlaşma var ama fark aldığımız bölümlerde vatandaşın kamu yada bir üniversite hastanesine dönüşü başladı.

Buradan özel hastanelerden kamu ve üniversitelere çıkış olduğunu mu anlamak gerekiyor? Ama üniversite de bir para alıyor değil mi?
Üniversite hastanelerinin aldığı sadece eczanelerde alınan muayene ve reçete parasından ibaret… Bizimki gibi 15 TL’lik bir ücretten bahsetmiyoruz. Bu 15 TL dışında vatandaştan yüzde 200 de fark almak zorundasınız. Bazen hakkımız olmasına rağmen, göz, fizik tedavi gibi sosyal güvenliğin verdiği paralarla az da olsa kar edebileceğimiz alanlarda rekabet esaslı para almamayı deniyorduk. Orada bir yoğunlaşma vardı ama o kalemlerde de artık fiyatın güncellenmemesi bunları kurtarmamaya başladı. Özel hastaneler hemen hemen fark alabildiği her alanda fark almak zorunda kaldılar ve vatandaşın ekonomisi buna uymadı. Daha başka bir şey oldu. Aslında sizin hastanız azaldığı zaman maliyetiniz artıyor. Daha da zam yapmak zorunda kalıyorsunuz. Bir kısırdöngüye giriyorsunuz.

Neden?
Çünkü sizin 100 hastadaki maliyetinizle 75 hastadaki maliyetiniz farklı. 100 hastaya geldiğinde ya da 1000 hastayı geçtiğinde ölçek ekonomisine geçiyorsunuz. Aynı röntgeni, aynı personeli, aynı doktoru kullanıyorsunuz ve atıl kapasiteniz kalmıyor. Böylece özel sektörde bir atıl kapasite de oluşmaya başladı. Bu kısırdöngünün tek bir çıkışı var. Aslında bunları, maliyetleri oturup konuşacağız. Bunları konuşmaya da gerek yok. 14 yıldır hiçbir güncelleme yapılmadığı zaman… Bazı alanlarda yüzde 20’lik, 30’luk fiyat indirimleri var. Geçen seçimlerden önce SUT’a zam yapıldığı söylendi. Hep bunu duyduk. Üniversitelerde yapılan bazı işlemlere ve kanser cerrahisine cüzi bir fark sağlandı. Bu fark özel sektör ya da kamudan 47 liraya çekilen tomografiyi yüzde 5 daha azaltarak sağlandı. Ya da 63 liraya çekilen yüzde 5 daha azaltarak sağlandı. Bunlardan indirim yapılarak elde edilen kaynaklar buraya verilmiş oldu. Kaynak artışı diye bir durum yok. Bunu artık tekrar tekrar gündeme getiriyor olmak…

Ağlama duvarı gibi oldu diyeceksiniz, 15 yıldır artmayan bir şey… SUT’un artmamasının bir nedeni olması lazım.
Türkiye’de özel hastaneler dışındaki kuruluşlar, üniversiteler ve kamu hastaneleri global bütçe ile para alıyorlar. Onların aldıkları para hep enflasyon oranında artıyor. Bu nedenle Türkiye’de SUT fiyatlarının artmaması Sağlık Bakanlığı hastanelerinin ve bazı üniversite hastanelerinin bizim kadar derdi değil. Şunun için de derdi değil; Velev ki yıl sonunda zarar ettiler, haciz mi gelecek? Onlar tekrar Maliye’den, Hazine’den gerekli kaynağı temin ederler. Ama biz maliyet muhasebesine tabiyiz. Bizim kapımıza hemen hacizler gelir. Bizim cihazlarımız, bizim personelimiz talan edilir. Biz öyle bir şey yapamayız. Biz borçlarımızı zamanında ödemek zorundayız. Burada bizim kırılgan yanımız özel sektör olduğumuz için de muhtemelen kamu artık yavaş yavaş bu işi kendi yapacağına inanıyor da olabilir. Belki yapıyor da olabilir ama tüm bunların bizimle paylaşılıyor olması lazım. Yani hem bana 2023 yılında 20 Milyar Dolarlık sağlık turizmi hedefleri koyacaksınız, hem branş vermeyeceksiniz, hem cihaz yasağı koyacaksınız, doktor sayımı, yatak sayımı artırmayacaksınız. E, konsolide olun! Nasıl konsolide olalım? Nasıl biraraya geleceğiz. Siz bir hedef göstermezseniz nasıl biraraya geleceğiz?

Bundan dolayı özel hastanelerde bir çözülme, kapanma ya da bir yansıma var mı, yoksa sistem bir şekilde devam ediyor mu? Mesela son zamanlarda özel hastane yatırımlarının olmadığını biliyorum.
Uzman sayımızda son 7 yılda artma değil azalma olmuş. Yatak sayımızda artma olmuş ama fark alamadığımız kalemlerde artırmış. Yüzde 65-70’i yoğun bakımlarda artırmışız. Bu artırdığımız yatak kalemlerinde fiyatlar güncellenmediği için zarar etmeye başlamışız. Sadece Küçükçekmece ilçesinde son 6 ay içinde 2 tane hastane kapılarını kapadı. Pazardan çekildi. Birçoğu da pazardan çekilemiyor çünkü hastanesini kapadıktan sonra elindeki ruhsat değerini de satamıyor. Ruhsatını askıya aldıktan sonra başkasına satamıyor ve zararına devam ettiriyor. Bunu herkes bilirken artık buna bir çözüm aramamak…

Bu SUT fiyatlarını artırınca çözülür mü?
Birincisi o. Sadece onunla değil…

Ne kadar artmalı?
SUT fiyatlarımızın 2006 yılına göre en az yüzde 220 artırılması lazım. Ama bu talebin bir karşılığı yok. Bugünün ekonomisi kaldırmaz. Yani bununla siz masaya oturamazsınız zaten. Artık özel hastaneler de söylemekte zorlanıyorum ama mecburen vatandaş cebine el atacak. Bunun başka çaresi yok. Bakın İsviçre’de cepten harcamaların oranı yüzde 24, Türkiye’de 17. Çok gelişmiş, çok sosyal bir ülke. Yine OECD ortalaması ise yüzde 21. Bu kadar sağlığın ucuz olmasına rağmen Sosyal Güvenlik bu kadar az para veriyor olmasına rağmen rekabetten ve Türkiye’de özel sektör dinamiğinden kaynaklanan sebeple ya da çaresizlik de diyebilirsiniz adına… Türkiye’de vatandaşın cepten harcadığı para miktarında oran olarak ciddi bir azlık söz konusu… Katastrofik harcama dediğimiz vatandaşın sağlık harcamasından dolayı fakirleşmesi Türkiye’de fevkalade az. Kimse sağlık sebebi ile fakirleşmiyor. Hastanelerde kimse rehin kalmıyor. Bunlar gerçekten iktidarın başarısı ve tebrik etmek gerek.

Tabi, son 15 yılda gelinen nokta inanılmaz. Sağlığa çok az para veriyorsun, otel konforunda hastanelere gidiyorsun, bu gerçekten başarı.
Kesinlikle katılıyorum ama bunun sürdürülebilirliği tehlikede…

SUT’u artırınca bitiyor mu?
SUT’u artıracağız bir. Özel hastanelerde yol haritası çizeceğiz, şöyle yatak artırabilirsiniz, şöyle branş alabilirsiniz, şöyle afiliye olabilirsiniz, bunun kuralı, haritası bu, Sayın Bakanımızdan da beklediğimiz bu. Böyle bir hazırlık olduğunu da biliyoruz. Problemleri de çok iyi biliyor. Dilerim bu kısmını Sağlık Bakanlığı yapar. Diğer kısmın da kesinlikle Sosyal Güvenlik tarafından çözülmesi gerekiyor. Onun da anahtarı kendi cebinde değil. 4-5 bakanlıktan bütçe alması lazım. Türkiye Cumhuriyeti bütçesinin yüzde 50’si Sosyal Güvenliğe harcanıyor. Bu çok devasa bir bütçe.

Orada fiyat güncellemesi istiyorsunuz, SUT’a geliyorsunuz. Dönemsel birtakım sıkıntılar olabilir. Örneğin iç piyasada daralma olunca ihracata yönelirler bir rahatlama olur. Aynı şey sizde neden yok? Sağlık turizminin önümüzdeki yıllarda öneminin artacağını biliyorum. Sağlık turizmine dönün. Ülke olarak da sağlık turizminde ucuz bir ülke değil miyiz?
Fevkalade haklısınız. Zaten şu anda büyük hastaneleri ve zincir hastaneleri ayakta tutan şey sağlık turizmi… Buna çok uğraşıyoruz. Elimizde çanta tüm dünyayı geziyoruz. Türkiye şu anda 120’den fazla ülkeden sağlık turisti getiren bir ülke. Saç ekiminden kozmetik çözümlere, organ naklinden kanser ameliyatlarına, kemik iliği nakline kadar çok nitelikli işler dahil. Ama bu bir günde olan bir şey değil. Sizin çünkü yerli hasta için de ayırdığınız bir kapasite var. Özel sektörün büyüklüğü o 20 milyar – 10 milyar Dolarlık talepleri karşılayacak kadar sektör büyümesi son 5 yıldır durdu. Orada bir sıkıntı var. Bugün tüm yataklarımızı sağlık turizmine ayırsak özel sektör 5 milyar Doların üzerine çıkamıyoruz. Çünkü kapasitemiz, yatak sayımız belli. Yerli hasta almazsak 5 milyar Dolar yapabileceğimiz bir iş var. Türkiye’de özel sektöre bir hedef gösterilip sağlık turizmi için farklı avantajların sağlanması gerekiyor.

Tüm bunlara rağmen hiç kötü değiliz. Türkiye dünyada Amerika tarafından, OECD tarafından sağlıkta 10 destinasyondan bir tanesi olarak gösteriliyor. Ülkemizin imajının da burada önemli rolü var. Bir ara ülkemizde terör belası vardı. Sağlık turizmi diğer turizmle birlikte inanılmaz düştü ve yine normal turist artışı ile birlikte, ülkenin imajıyla beraber tekrar yükselmeye başladı. Doğrudur dövizdeki devalüasyondan dolayı da gerçekten ucuzladık. Ancak bu işte çok ucuzluyor olmak da bir sıkıntıdır. Dünyada herkes fiyatla kaliteyi ilişkilendirir. Çok ucuz olmak kalitenizi sorgulatır hale getirebilir. Ayrıca çok ucuz olursak da bu işlerden bir katma değer elde edemeyiz. Turizmde de çok ucuz olarak iyi noktada olduğumuza inanmıyorum. Bir sürü farklı ülkenin daha az turist sayısı ile bizim kazandığımızdan daha fazlasını kazandığını biliyoruz. Bu yola girmemiz lazım. Çünkü çok nitelikli işler yapıyoruz. Gerçekten Türk hastaneciliğinde buna kamu hastaneleri ve üniversite hastanelerini de katalım inanılmaz bir servis, hizmet, bilgi ve teknoloji var. Bunu çok iyi değerlendirmemiz lazım. Burada bir plan yapmalıyız. 20 milyar Dolar sağlık turizmi demek otomotivde 100 milyar Dolar yapıyor demektir. Eğer düzgün yapılırsa bu kadar karlı bir iştir. Artı bir ülkenin repütasyonu, liderliği, tanınırlığı, sevilmesi açısından sağlık turizmi çok etkilidir. Çünkü sizin iyileştirdiğiniz her hastanızın siz, ülkeniz, kurumlarınız ve hekimlerinizle ilgili çok özel duyguları vardır. Sizden bir televizyon alması ile aynı şey değildir. Canını kurtarmışsınızdır.

Türkiye’de sağlık turizmi var ama kapasite yok diye anlıyoruz.
Evet, Sağlık Bakanlığı’nın size yatak, branş ve cihaz izni veriyor olması lazım. Yani biz önümüze gelen yere hastane açamıyoruz. Açalım da demiyoruz zaten. Sadece bunun bir algoritması olsun. Yine Sağlık Bakanımızın bunu çalıştığını bildiğim için konuyu ve sıkıntıyı da çok iyi bildiğinden bu konuda olumlu gelişmelerin olacağını da biliyorum. Bu konuda kendisinden de 2-3 ay önce görüştüğümüzde işaretlerini almıştık.

Sizin üzerinize yapışmış bir yafta var, pahalısınız arkadaş. Özel hastaneler pahalı. Gidiyor ve dünyanın parasını veriyorsunuz. Söyleminiz ile üzerinizdeki etiket arasında çok ciddi bir fark var.
Vatandaş sonuna kadar haklı. Yüzde 200 pahalıyız. Çünkü bizim bir sabitimiz var ve sabitle sürekli çarpıyoruz. Vatandaş gece muayeneye geldiğinde onu muayene eden genel cerrah ya da çocuk doktoru vatandaştan para almadan sadece 14 TL alıyor. İkinci doktora gösterirse 6,80 TL alıyor. 6,80 TL’nin yüzde 200’ünü alsanız ne olur, yüzde 500’ünü alsanız ne olur? Üstelik almanız da yasak. Pahalıyız, artık pahalı hale geldik. Vatandaş da bunun için gelemiyor. Doğru ama siz 14 TL’yi 14 yıldır sabit olarak tuttuysanız burada tabi bizim de personel, kira, ilaç, cihaz gibi bir sürü giderlerimiz var. Borçlarımız, tanıtım giderlerimiz var. Beyoğlu’nda ya da x bir ilçede bir tabela koyuyorsunuz astığınız tabela ile hastane tabelasının bir farkı yok, aynı vergiyi veriyorsunuz. Tüm bunlar artarken, devasa enerji maliyetleriniz döviz oranında artarken sizin oradaki Sosyal Güvenliğin verdiği para sabit kalırsa vatandaş haklı, biz artık pahalıyız.

Vatandaş bir özel hastaneye gittiğinden 675 TL muayene parası ödediğinden bahsediyor. Çünkü seçtiği bir profesörmüş. İnanılmaz pahalı, ben de katılıyorum. SUT’a dayandırıyorsunuz ama bu o değil.
Noyan Bey Türkiye’de gelir seviyesine baktığınızda pahalı. Ancak Türkiye’de o muayeneyi yapabilecek 100 kişi yok ve bunlar dünyanın her yerinde o muayeneyi 6000 TL’ye yaparlar. Ayrıca o doktorlara da gitmek zorunda değiller, başka hekim arkadaşlara da gidebilirler. O doktor diyor ki, ben günde 5 hasta bakarım, 6 hasta bakmam. Şu kadar da giderim var. Para kazanmak zorundayım. Yada bırakın gideyim Almanya’da, Amerika’da yapayım doktorluğumu. Dünyanın her yerinde iyi hekim sayısı çok fazla değil. Bunlar işini düzgün yapan marka arkadaşlar. Diğer hekimlerimiz de iyi yapıyor mutlaka ama bunların sayısı da az. Ne yapacaksınız, bulundurmayacak mısınız? Sistem nedense romatoloji, hematoloji doktoru yetiştirmemiş. Bunun profesörü olduysa tamam yani, zaten sayısı az. Bunun ederini düşürecek olan sistemdir. Bunlar çok olursa o zaman daha uygun fiyata ameliyat olabilirsiniz. Bu sisteme daha nitelikli insanları daha fazla sayıda katarak bunu çözebilirsiniz.

Bir izleyici son üç yıldır sağlık problemleri nedeni ile genelde özel ve vakıf hastanelerine gittiğini belirtiyor. Maalesef dile getirilen rakamlarla ne MR çektirebildiğini ne de doktor ücreti ödeyebildiğini yazıyor. Bizde özel hastane enflasyonu var, her ilçede bir özel hastane var diyor.
Vatandaş bizim enflasyonumuz olduğunu düşünüyorsa sevindim.

SUT fiyatı artmadı, olmadı diyelim…
Bu saatten sonra olabilecekler Türkiye’de ruhsat sayısı 600’lerden muhtemelen 400’e, 300’e iner. Kamu da bu işi kendisi çözebiliyorsa kendisi çözmeye çalışır. Ya da özel hastanecilik gider muayenehanecilik artar. Ancak bu fiyatla özel hastanecilik, bu ruhsat sayısı ile artık batar.

Son günlerde tüm ekonomi programlarında bir Tamamlayıcı Sağlık Sigortası kavramı var. Aslında bu sistem sizin dertlerinize deva olacak bir sistem değil mi? İleride kamuda da oluşabilecek sıkıntılara bir önlem değil mi? Bu böyle değil mi?
Böyleydi. Ama çözmez. Çünkü siz 14 TL ile sürekli 2, 3, 4 katı çarpıyorsunuz. Bir kere değişmeyen bir kaleminiz var ve bununla diğerini çarpıyorsunuz. Tamamlayıcı Sağlık Sigortası… Yani vatandaş hastanenin cari fiyatı ile SUT arasındaki fiyatı tamamlayacak ama bu artmıyor. Bir kere Sosyal Güvenliğin ödediği fiyatın enflasyon oranında güncellenmesi lazım… O zaman biz sigortalarla her yıl kötü oluyoruz. Bir anlaşma yapıyoruz, sonra enflasyon yüzde 26 arttı, yüzde 26 artır diyoruz. Yok, ben primimi yüzde 26 artıramam sana yüzde 12 artırırım, diyor. E, Sosyal Güvenliğinki de artmadı. Nasıl oldu? Piyasa sıkışır. Bunu yapamazsınız. Sağlıklı bir Tamamlayıcı Sağlık Sigortası harika bir şeydir. OECD ülkelerinde cepten harcamanın yüzde 6,8 olduğu tek ülke Fransa. Çünkü Tamamlayıcı Sağlık Sigortası var. Ama devletin ödediği ya da sigortadan ödediği para Euronun enflasyona oranında artıyor. Tamamlayıcı çarpanı sabit kalmış, kurumlar hiç karşı karşıya kalmıyor. Harika bir sistem var. Çok sosyal adaletçi bir sistem var. Avrupa’daki en iyi sağlık sistemlerinden biri bu sayede Fransa’da… Cepten harcamayı bu sayede azaltmışlar. Size de vatandaşa da son derece katılıyorum. Bir insan hasta olduğunda elini cebine atıyor olması sosyal devlet anlayışına aykırı bir durum. Siyaset de bunu Tamamlayıcı Sağlık Sigortası ile çözebilir. Ancak bu çocuğun büyümesi için sosyal güvenliğin fiyatlarının sürekli güncelleniyor olması lazım. Böyle 10-15 yıl fiyat artmayacak, siz onun çarpanı ile işlem yapacaksınız, o işi yürüteceksiniz. Sigorta ile hastaneler sürekli kavga eder durur. Şimdi olduğu gibi.

Bir izleyicimiz 15 yıldır SGK’dan alınan fiyatların artmadığından bahsedildiğini ve 15 yıldır bir problem olmayıp özel hastane sayıları da arttığına göre bir yerde bir sorun var diyor.
Sorun var, vatandaştan alıyorduk. Artık vatandaş da yüzde 26 azaldı.

Ne olacak bu iş, bir çözüme ulaşacak?
Yani Türkiye’de 250-280 bin sağlık çalışanına gerek yok, bu 150 bin olsun derseniz. Sosyal Güvenlikle anlaşması olmasın 100 hastane yaşar. Türkiye’de 100 hastaneyi dolduracak zengin var. Mesele burada bizi anlamamalarına şöyle üzülüyorum; Sosyal Güvenlik anlaşması orta ve orta-alt gelir grubunun özel hastanelerden kaliteli ve hızlı sağlık hizmeti almasının yolunu açan bir durumdur. Bizi sadece seçkin azınlığın hastanesi olmaya iten bir sistem olmaya başladı. Bu grup hastalarımızın azalması bunların sağlıktan memnuniyetsizliğini getirir. Kamudaki sağlık yükünün artışı kamudaki sağlık memnuniyetsizliğini de beraberinde getirecektir. Türkiye’de hala yüzde 70’in üzerinde bir memnuniyet var. Bu hızla giderse bu oranda ciddi azalmalar olacağını söyleyebilirim. Birkaç yıl sonra bunu konuşuruz.

Ben bir vatandaş olarak istediğim kaliteli sağlık hizmetini ucuza alıyorum, ben buna bakarım. Özel hastanelerin sorunları çok da beni ilgilendirmez deyip çıkarım. Doğru mudur?
Doğru dersiniz. Ama iki sene sonra bulamadığınızda paranızla ödeyeceğinize canınızla ödersiniz.