Sağlık yatırımlarındaki son durum, Sağlıkta Dönüşüm Reformu gibi konularda görüşlerini belirten Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği (OHSAD) Genel Başkanı Op. Dr. Reşat Bahat, Bloomberg HT kanalında, 11 Nisan 2019 tarihinde Hande Berktan’ın sorularını yanıtladı.
En değerli yatırım sağlığa yapılan yatırımdır. Bu kapsamda Türkiye’de sağlık yatırımlarında tablo neye işaret ediyor. Özellikle yerlileştirme kapsamında ilaç sanayinde neler yapılmakta ve sağlıkta dönüşüm reformunu soracağız.
Türkiye’de genel itibari ile sağlık yatırımlarına baktığımızda son on yılda ciddi anlamda yeniden yapılanma olduğunu görüyoruz. Artık il hastaneleri, büyük kompleksler görmekteyiz. Ancak dünya genelinde trend, örneğin Amerika’da daha uzmanlaşmış hastanler, sağlık kurumları şeklinde ilerliyor. Bu minvalde, bu dönüşümü nasıl yorumluyorsunuz? Bu dönüşüm sadece sektör açısından değil hastalar ve vatandaş açısından ne ifade ediyor?
Şu anda yatırımcı hariç herkesin memnun olduğu bir düzen var. Bu düzenden herkesin memnun olduğunu da istatistikler ortaya çıkarıyor. Türkiye’de çok olumlu bir dönüşüm oldu. Çünkü Türkiye’de her bakanlığın ya da her şirketin ayrı bir hastanesi vardı. Hastaneler konsolide edildi. Kamu hastaneleri, özel hastaneler ve üniversite hastaneleri çatısı altında birleştirildi. Tüm eczanelerle anlaşıldı ve herkes ilaçlarını eczanelerden alır oldu. Hemen hemen tüm özel hastanelerle de anlaşıldı. Vatandaşa hastane ve doktor seçme özgürlüğü tanındı. Tabi 2005-2006’da başlayan bur reform adeta bir devrimdi. Çünkü eksik olan bir sürü unsur ve vatandaşın yüzde 42 memnuniyeti vardı. Bu yüzde 75-80’lere kadar çıktı. Bugün bile hala yüzde 77. Biz de OHSAD olarak 2008’dan bu yana sağlıkta dönüşümün 10 yılını Antalya’da, OHSAD Kurultayında, inşallah Sayın Bakanımızın da katılımı ile tartışacağız. Neler oldu, neler olmadı, neler iyi gitti, neler gitmedi şeklinde birçok rapor hazırladık. Ancak özet olarak baştan sonucu söylersem; yatırımcının memnun olmadığı, yatırımcı dışında herkesin memnun olduğu, hatta sağlık çalışanının da çok memnun olmadığı bir sisteme doğru geldik.
Yatırımcı ve sağlık çalışanı memnuniyetsizliği konusunda detaya inmek gerekirse yatırımcılar açısından son gelişmeler hangi anlamda onları dezavantajlı hale getirdi?
Türkiye’de en büyük devrim bence vatandaşın fakirleşeceği alanlarda özel sektörün hastalardan fark alması engellenerek, yasaklanarak Sosyal Güvenliğin bu ödemeyi yapmasıydı. Organ naklidir, kanserdir, diyalizdir, yoğun bakımlardır, acillerdir vatandaşa katastrofik sağlık harcaması dediğimiz harcamayı yaptırmayacak alanlarda fark almak yasak olduğu ve 13 yıldır hiçbir fiyat güncellemesi yapılmadığı için özel sektör, hatta kamu bu alanlara yatırım yapmamaya başladı. Bu alanlarda çalışan hekim arkadaşlarımızı ve sağlık çalışanlarımızı mutlu edememeye başladık. Yine bu alanlar yurtdışı sağlık turizminde de sıklıkla tercih edildiğimiz alanlardı. Bu sebeple bu alanlarda zayıfladıkça sağlık turizminde de zayıflamaya başladık. Yani bu kadar dövizin arttığı, bu kadar faizin yükseldiği ve bu kadar enflasyonun olduğu bir ortamda 13yıldır hiçbir fiyat güncellemesi yapmadan bu hizmetlerden fark almadan yapacaksınız dediğinizde sektörde bir küçülme kollapsa doğru gidiş oluyor. Şiddetle beklediğimiz şey; en geç Mayıs ayının sonuna kadar bu fiyat revizyonlarımızın yapılmasıdır.
Sağlıklı ve sürdürülebilir bir sistem değil. Çalışanlara yansıması maaşlara yansımasından mı, yoksa iş yükünün artık bir anlamda kalitenin azalması anlamına mı geliyor?
Ne yaparsınız? Önce ölçek ekonomisine geçersiniz. Daha yoğun çalışırsınız, daha az personele daha büyük iş yaptırırsınız. Yetmediğinde maaş güncellemelerini yapamazsınız. Özel sektör olarak üç yıldır Kamunun asgari ücrete yaptığı fiyatın çok altında maaş artışları yapabildik. Bunların personelimiz üzerinde ciddi bir keyifsizlik yarattığının da farkındayız. Şu anda fedakarca çalışıyorlar ama mutsuz bir çalışan hastayı kolay kolay mutlu edemez. Bize gelmeyen kaynaklar, faizlere giden kaynaklarımız, kiraya giden kaynaklarımız, düşen kaynaklar doğal olarak personele de gitmiyor. Korkarım personele gitmediğinde hastalara da yansımayacak.
Kuşkusuz sağlık sektöründe hasta ile doktor arasında kurulan psikolojinin çok değerli olduğu bir nokta bu. Sanayi kısmına dönersek, sağlık sektöründe yerlilik oranı nedir? Örneğin şehir hastaneleri kuruluyor, buradaki teçhizatların, makinelerin, yatakların yüzde kaçı yerli? Bu anlamda Türk sağlık sektörüne sanayi yeterince ürün sağlayabiliyor mu?
Bu konuda ciddi bir uyanış var. Cumhurbaşkanımızın da, Sağlık Bakanımızın da üzerinde çok durduğu ciddi bir farkındalık var. Yerli yatırımcıya ciddi destekler veriliyor ancak bu desteklerin bir kısmının doğru verilmediğine inanıyoruz. Biz bir Alman malını aldığımızda Avrupa’nın Hermes kredisi dediği kredi ile, yüzde 1,5-2,5 faiz ile Euro ya da Dolar olarak başka bir ülkenin malını alabiliyoruz. Daha doğrusu o ülke malını alan kişiye ya da şirkete küçük bir faizle birlikte teşvik veriyor. Halbuki Türk malını aldığımızda yüzde 35 faiz ile alabiliyoruz. Mutlaka teşvik veriliyor ama teşvik sadece üretime verilmez. Teşvik o malı alana da verilecek ki, ucuz uygun kredi vereceksiniz ki Türk malını tercih etsin. Türkiye dünyadaki en büyük ekonomilerden bir tanesi… Türkiye, 16. Büyük ekonomi… Türkiye maalesef sağlık sarf ve malzemesi üretiminde yüzde 0,5. Bu büyüklüğe bu oran hiç yakışmıyor. Ancak çok ciddi bir uyanış ve çok da büyük ihtiyaç var. 80 milyon da bir nüfus ve etrafımızda ihracat yapabileceğimiz ciddi bir ülke potansiyeli var. İnanıyorum ki desteklerle birlikte artar ama bunun aynı zamanda kullanıcıya verilecek kredi ile de desteklenmesi lazım.
Dünkü yapısal reform paketinin satır başlarından biri de sanayide yerlileşme… Özellikle stratejik sektörlerden biri olarak ilaç sanayi öne çıkıyor. İlaç sanayinde yerlilik oranı nedir? Burada maalesef bazı milli değerlerimizin yabancıların eline geçtiğini görüyoruz. Yerli ilaç sanayini neden koruyamıyoruz? En temel neden fiyat politikaları mı?
Türkiye’de ilaç sanayinde yerlileşme gayreti aslında epey bir zamandır var. Çok güzide ilaç firmalarımız, üretici firmalarımız var ama önemli olan sizin orijinal molekülü üretiyor olmanız. Asıl kazanç orada. Dışarıda üretilip paketlemenin dışında molekülü üretmeniz, o dünya devleri ile yarışmanız lazım.
Türkiye’de bu molekülü üretecek laboratuvar, ekipman ve nitelikli iş gücü var mı?
Türkiye’de bunların hepsi ziyadesiyle var. Bu bir organizasyon meselesi. Bir ürünün gelişim eğrisi var. Bir yer geldikten sonra bunları yapabiliyorsunuz. Birkaç ilaç firmamız artık orijinal molekül üretip dünyaya satmaya bile başladı. O noktaya geldikten sonra birden daha daha fazla üretmeye başladığınızı göreceksiniz. Teşvik konusunda geç mi kalındı, doğru teşvik mi edilemedi, yoksa bir sürü büyüyen alanlar olduğu için gözden mi kaçtı bilmiyorum. Benim yerimden konuşmak kolay ama Türkiye’nin bir sürü başka dertleri var. Eminim bundan sonrası düzelecektir. Ciddi bir uyanış olduğunun farkındayım. Bu sektörün desteklenmesi noktasında en az silah sektörü kadar da stratejik bir sektör olduğuna inanıyorum.
Yerli ilaç sanayinin gelişimi adına sizce nasıl bir yol izlenmeli?
Organize olunmasını, sermaye desteğini sağlamak lazım. Ben sağlığın hizmet sunumu alanındayım ama eğer arkadaşlar yeterince teşvik edilirse ihracata yönelik işler yapabilirler. Ama Hindistan gibi, Çin gibi artık çok ciddi rakipleri de var. Türk ilaç firmaları her ne kadar orijinal ilaçları az olsa bile özellikle pazarlamada çok iyiler. Türkiye’de pazarlama konusunda yabancılara kök söktürüyorlar. Pazarlamada ileriler.
Birçok hastanenin işletmesini üstlendiniz ve en önemli satınalma kalemleri makine, teçhizat, görüntüleme cihazları ki bunlar hakikaten ileri teknoloji gerektiren ürünler. Bunlar da ithal ağırlıklı. Kurdaki artışın maliyetlere yansıması nasıl oluyor?
Bizim maalesef kazancımız Türk Lirası, harcadığımız birçok kalemi de dövizle alıyoruz. Özellikle görüntülemede, servis hizmetlerinde, tıbbi malzemede dövizle aldığımız malzemelerin ürettiğimiz ürün içindeki oranı çok fazla. Sadece bu değil ciddi derecede Türkiye’deki faizlerden de etkileniyoruz. Cumhurbaşkanımızın bu konudaki gayretinin inşallah netice vereceğine inanıyoruz. Ancak önümüzdeki yüzde 34-35 faizlerle bu işleri yapmamız çok zor görünüyor. Değil bu faizler bunların yarısı kadarını verip de sektör olarak üretmekte zorlanıyoruz. Sadece dövizin değil, TL’nin maliyeti de çok yüksek. Bunun düzeleceğine, kalıcı olmayacağına inanıyoruz.
Biz varımızı yoğumuzu yerli yatırımcı olarak Türkiye’ye yatırıyoruz. Buradan taşanı ancak başka ülkeye yatırım olarak götürmeyi düşünebiliriz. Ama buradan taşmadığı sürece buradayız. Krizde de buradayız.
10 yıl içinde çok hızlı ilerleyen bir sektörden bahsediyoruz. Peki biz hizmet ihracatı yapıyor muyuz? Buna konan bir hedef var mı?
Hükümetimizin bu konuda bir hedefi var. Gerçi bu son sıkıntılardan sonra bu hedefe ulaşmak tam mümkün olmayabilir ama inanıyorum ki 2024-25 yılında 15 milyar Dolara yakın bir sağlık turizmi olur. Şu anda 2,5 milyar Dolar olmasına rağmen hızlı bir artış var. Memleketimizde istikrar sağlandıkça sağlık turizminin de yıldız olmaya devam edeceğiz. Bu konuda iyi haberler var. Sağlık turizminin özel sektörde ilerleyeceğini düşünüyorum. Kamunun iyi binaları olsa bile bu konuda başarılı olabileceğini düşünmüyorum. Bu konudaki gayretlerini olumlu karşılıyorum ama bu iş özel sektörün işi. Özellikle sağlık turizmi yapan hastanelerin bazı planlamalarda önü açılırsa çok yakında 2,5 milyon çalışana çıkan bir sağlık sektörü olur. Şu anda tüm Türkiye’de 920 bin çalışan var.
Turizmden bahsederken Türkiye sadece deniz, kum, güneşi pazarlamamalı. Bunun bir diğer ayığı kongre turizmi, bir diğer ayağı kruvaziyer, bir diğer ayağı spor ve sağlık turizmi kuşkusuz. Bu cephede kısa sürede 2,5 milyar Dolarlık bir gelir sağlandı. Özel sektör ve sağlık kurumları öncü oldu. Peki, sağlık turizmi dünya genelinde veya bölgede ne kadar potansiyele sahip?
Çok sağlıklı veriler yok ama 120 milyar dolar ile 200 milyar dolar arasında bir dünya pazarı olduğu söyleniyor. Sağlık turisti sadece sağlık için ülke değiştiren kişi demek. Tabi ki turistin sağlığı da var. Türkiye’ye gelen 40 milyondan fazla turistin sağlığını da hastalandığında hizmeti sağlıyoruz. Bunu sağlık turizminde ayırıyoruz. Sadece sağlık sebebi ile Türkiye’ye gelen 2,5 milyarlık potansiyel var. Dünyada da 200 milyar dolara yakın bir Pazar var ama hiçbiri Türkiye kadar şanslı bir konumda değil. Hiçbirinin de THY gibi sürekli dünyanın her yerinden insan getiren bir hava yolu da yok. Bir de gelen hastalar için desteği de var, yarısını devlet de karşılıyor. Bu sebeple de sağlık turizmi konusunda yeni hava alanı ile çok ümitliyiz. Tabi dünyanın en çok noktasına ulaşan hava yolu olduğunuzda o kadar çok noktasından da hasta getirme şansınız oluyor. Tabi, diğer hava yollarımızın da karşılıyor.
Sağlıkta yapılanmada en önemli konulardan biri de kalite. Sağlıkta kalite değerlendirmesi Türkiye’de yapılıyor mu? Sağlıkta kalite değerlendirmesi Türkiye’de yapılıyor ama büyük yanlışlar da yapılıyor. Kriterler nedir?
Amerika’dan sonra en fazla uluslararası akreditasyonu olan hastane Türkiye’de… JCI uluslararası akreditasyonu… 50’den fazla özel hastane 20’ye yakın da kamu hastanesi almış vaziyette. Ayrıca Sağlık Bakanlığının kalite birimi iddia ediyorum Türkiye’deki en değerli kalite birimlerinden bir tanesi… En az yabancı akreditasyonlar kadar güzel kalite denetliyor ve üretiyorlar. Ama Türkiye’deki sıkıntımız çıktıların değerlendirilmemesi. Artık e-Nabızla birlikte başlanacak. Sağlık Bakanımızın çok ciddi bir çalışması var. Kamuya, özele, üniversiteye giden hastaların çıktıları ne oluyor, hepsinin istatistikleri var ama henüz şikayet olmadığı sürece ya hesap sorulmuyor ya da çıktıları iyi ve kötü hastanelerde bunun düzeltilmesi için çaba harcanmıyor. Daha ziyade binaların fiziki altyapıları, cihazların fiziki altyapıları tartışılıyor. Binaların altyapısı önemli ama önemli çok kısıtlı alanlarda denetimler yapılıyor.
Önemli noktası çıktı kısmıdır değil mi?
Evet, siz hasta olarak gelirsiniz, 1-2 ay sonra yanlış teşhisimden dolayı zarara uğrayabilirsiniz. Bu bir çıktıdır. Çok memnun kalabilirsiniz. Bu bir çıktıdır. Başka doktorları gezmek zorunda kalabilirsiniz. Bu bir çıktıdır. Ya da çok pahalıya benim hastanemden çıkmış olabilirsiniz. Bu bir çıktıdır. Ekonomik fiyata çıkarsınız. Bu bir çıktıdır. Bunların daha çok konuşulduğu bir sağlık sistemi istiyoruz ve ben çok ümitliyim. Sağlık Bakanımız bunları herkesten daha iyi biliyor ve eminim ekibi ile ve bizlerle birlikte bu konuda çıktılarla ilgili çalışma yapacak. Daha doğrusu işini iyi yapanların ödül alacağı bir sağlık sistemi modeli istiyoruz. Metrekarelerin, cihazların, hasta sayılarının konuşulduğu ama çıktıların konuşulmadığı bir sistem olmaktan çıkmak istiyoruz. Ama geneli itibari ile Türkiye’de çok kaliteli, hastaneler, sağlık çalışanları ve hekimler var. 120 farklı ülkeden Türkiye’ye hasta geliyor. Bunlarda Türk vatandaşlarının verdiğinin 3-5 katı fiyatla hizmet alarak gidiyorlar. Hepside memnun ki bu sayı giderek artıyor. Pekiyi iyinin düşmanıdır. Çıktıları değerlendirirsek daha iyi yola gidebiliriz.
Bunu sağlayacak olanlar da her kademedeki sağlık çalışanları… Sektörü eğitim yeterince destekleyebiliyor mu?
Allah’tan sağlıkçılar Türkiye’de iyi öğrenciler arasından çıkıyor ve iyi hocalar tarafından yetiştiriliyor.
Özellikle son dönemde yerli doktorlarımızı yurt dışına kaptırdığımız tartışılıyor. Önümüzdeki süreçte bazı noktalarda doktor açığı olacağı yönünde eleştiriler var. Bu yönde bir tedirginlik var. Siz katılıyor musunuz?
Doktor zor yetişen bir kaynak ve ülke yetişene kadar çok para harcıyor. Sadece ailesi harcamıyor. Bir hekim uzman olduğunda 29 yaşına gelmiş oluyor. Bu yaşına kadar geldiğinde tüm masrafını ailesi ve ülkesi karşılıyor. Ona bir kuruş harcamamış olan bir ülkenin bu kaynakları kendi ülkesi için kullanıyor olmasına üzülüyorum. Ama özgür bir dünyada şartları daha iyi ise başka bir ülkeye gidebilir. Bizim bu insanları tutabilmemiz için çalışma şartlarının rakip ülkelerden daha iyi olması lazım. Özellikle gençler geleceği çok önemserler. Ülkenin geleceği ile ilgili bir tedirginlikleri varsa daha az paraya bile yurtdışına gidebilirler. Hekim kaybettiğimiz doğru. Çünkü yılda 11-12 bin hekim çıkıyor ya da çıkacak. Ama nedense Sağlık Bakanlığının hekim sayısı her yıl 5-6 bin artıyor. Demek ki birileri inşallah ihtisas, eğitim sebebi ile gidiyordur ve kıymetli hocalarımız döneceklerdir. Bir kaçış var. Henüz tehlike değil. Buradaki şartlar düzelmezse tehlike olabilir. Bu kaynakları iyi değerlendirmek gerekiyor.
Sosyal medya ve farklı alanlarda yaşam koçu adı altında kişiler çıktı ve tavsiyeler verebiliyor, diyetler uygulayabiliyorlar. Belki bu işin denetim, kontrol ve standartların belirlenmesi adına nasıl bir yol izlenmeli?
Bunun için sağlık okuryazarlığının artırılması lazım. Sağlık nedir, doğru ilaç nasıl kullanılır, hastane hizmeti nasıl alınır? Bu kültürün oluşturulması lazım. Biz hekimler olarak bilim insanlarıyız. Tavırlarımız, davranışlarımız, tedavilerimiz rasyoneldir. Bilimseldir, kanıta dayalıdır. Türkiye’de maalesef aykırı söylemler, bilinenin aksine doğruların olduğunu ifade etmek çok seyirci topluyor. İnsanların duygularına ve inançlarına seslendiğinizde doğrular maalesef buna yeniliyor. Doğrular kabul edilmesi zor şeylerdir.
Ancak aklın yolu birdir. Bilimden, ilimden, analitik düşünceden ayrılmamamız gerekli. Bir dönem sağlık çalışanlarına şiddet haberleri ile karşılaştık. Buna ilişkin alınan önlemler yeterli mi?
Öncelikle Sayın Cumhurbaşkanımıza, Sayın Sağlık Bakanımıza ve tüm parlamentoya çok teşekkür etmek istiyorum. Bazı mesleklerin korunmaya alınması gerekiyor çünkü stres altında çalışıyorlar. Bugün bir savcıyı, bir hakimi korumazsanız suçlular onlara zarar verebilir. Onların daha farklı bir yasa ile korunması gerekir. Bu sağlıkçılar için de geçerli. Özellikle 24 saat yapılan hizmetlerde vatandaşın anlamadığı, bilmediği bir hizmet sunuyoruz. Vatandaş hesap soramayacağını zannediyor. Tabi ki hesap sorabilir ama biz hastaya bakarken değil. Bize hesabı yaptığımız işi Kamu ya da hukuka denetlettirerek sorabilir. O an sormaya kalktığında problem orada başlıyor ve neyle uğraşacağımızı şaşırıyoruz. Bu cezaların çok caydırıcı olacağına inanıyorum ama bir şeyi de ifade etmek isterim. Vatandaşın genelinin sağlık çalışanlarına karşı oldukça kibar ve saygılı olduğunu, hürmet gösterdiğini biliyoruz. Bu çok küçük bir azınlığın yaptığı bir kabalık. Bunu genele şamil etmememiz ve sunmamamız gerekiyor. Hem devletimize teşekkür ederim hem de vatandaşımızın daha duyarlı olmasını bekliyorum. Tabi ki, hekim arkadaşlarımızı ve sağlık çalışanlarının da ortamı germemelerini de bekliyorum. Bu arkadaşlarımızın da tabi ki, sorumlulukları var. O esnada bu stresi biraz daha anlamalarını da tavsiye ediyorum.